Tuesday, July 28, 2009

scale matters



su yukaridaki, tam bir matcbox klasigi. boyalar epey dokulmus, siyah lastikler hafiften oynuyor ama eskidikce de guzellesmis hayta. cocuklugum dizlerimin uzerinde, kutusunda ve altinda matchbox ya da majorette yazan kucuk arabalari hali seritlerinde ileri geri ittirmekle gecti. parkede de ne kayardi bu allahsizlar. ayiptir soylemesi, o kadar cok oyuncak arabam vardi ki, belki de bu yuzden ilerleyen yaslarimda bunlarin buyuklerine genelde kayitsiz kaldim. dogrusu, o kadar oyuncak arabam olacagina simdi bir ferrari'm olsa itiraz etmezdim. ferrayi satar yarim milyon matchbox alabilirdim boylece :S

ayca silverman / gladyo

ayca sen (baskan) ve sarah silverman'in tatar gorunum ve erkeksi style disinda ortak bir yonu de, komik olmamalari sanirim.



eger alterednative odulleri de bir sey yapsaydik, gecen sene en iyi tv kanali kategorisinde oyumu e2 den yana kullanirdim. Ayrica gercekten neden boyle bir odullendirmeye gitmiyoruz, ortagimla bu konuyu muzakere edeyim... e2 iyi/guzel/bitte; en guzel diziler (niptuck / dirt / madmen / itisalwayssunnyinphiladelphia) en iyi showlar (jonstewart / conanobrien / jimmyfallon) onlarda. dici kumandamda 50 yi tuslayinca (50yi acinca, 50ye basinca...hangisi dogru?) karsima cikan seyden 90% oraninda memnun kaliyorum ve kabul etmek gerekir ki bu hayli iyi bir oran. dayanamadigim yalnizca o var...sarah silverman, uzgunum ama komik degilsin! jest ve mimiklerin/elin ayagin durmuyor, surekli konusorsun... neden bu kadar cocuksu, daha dogrusu neden bu kadar erkekcocuksu :S oldugunu bilmiyorum... fakat dostum, dayanilacak gibi degilsin. fazla abartilisin. dun aksam izledigim "70lerden kalma, beyazlasmis kopek kakasi" cevresinde donen episode'undan sonra, sana daha fazla dayanamayacagimi anladim. simdi git... ve bir kac ay donme lutfen.

benzer bicimde fazla erkekcocuksu, fazla komik, fazla neseli ve fazla "abi"li bir baska showbizz kadini da ayca sen baskan. hakkini yemeyelim, o arada sirada komik olmayi basariyor ve sarah silverman gibi durmadan ona buna saldirmak yerine "bize ne abi yaa" ile gecistiriveriyor. fakat silverman'in avantajlari da yok degil. ornegin yaninda kendine sebastian carlos diyen ve cok konusmakla beraber ne soyledigine dair en ufak bir fikir vermeyen bir hispanik superstar tasimiyor. artisiyla eksisiyle bu ikiliden uzak durmakta fayda var. neden kendinizi gunde iki kez (sabah arabada / aksam evde) haybeye yorasiniz ki?

Monday, July 20, 2009

wasted life in black&white

iyice agitlar birligi olduk, ancak kayipsiz bir hafta gecmiyor. temmuz ayinin -umuyoruz ki- son yolcusu buyuk besiktasli agabeyimiz vedat okyar. kendisi "aksamci" sinifindan yusuf tunaoglu ile birlikte george best'in pekala besiktas mumessili olabilir. bir keresinde, herhalde bir on bes yil kadan once, caddebostan'da sahibi oldugu barin onunde demlenirken gormus, gidip kendisini opmustum. gosterdigi sefkati veletligime ve aniden onu gorunce sergiledigim naif tepkiye degil, hayatimda herhalde sadece onun icin yuklenecegim klise -fakat kendisinin de cok sevdigi- kalip olan "guzel insan" olusuna yoruyorum. bir kez de buyuklerime kaynak oldugum ve alti kisi baslayip onun da sonradan eklendigi yaklasik 35 kisiye varan bir masada birlikte kadeh kaldirma serefine nail oldum. "benim ickiden evladim" kabilinden bir jestle garsonun bir cirpida anladigi ve getirdigi, eminim alkolsuz orani cok dusuk icki neydi soramadim. hep de merak ettigim bir muamma olarak kaldi, tekrar bir araya gelsek kesin soracaktim. bardagindan anladigim kadariyla (ince, uzun ve bol buzlu) cin ya da vokta agirlikli, belki biraz da tekila katkili saydam beyaz bir karisimdi. televizyonda neyse, masada da o. hic usanmadan, karsindakinin yasina basina sekline semaline bakmadan her soruyu buyuk bir ciddiyetle dikkate alip cevaplayan, insanin sarilip omuzunda aglayasi gelen bir babacandı. bir sergen fanatigi olarak sergen'e cok kizgindi, yetenegini futursuzca harcadigi icin. "bizim degil de kendi istedigi hayati yasadigi icin mutluysa, kizmakta hakli miyiz abi?" diye sordugumda "sonradan cok pisman olur" deyip ozeti "bizim yasamasini istedigimiz hayat ileride onun da yasamis olmayi isteyecegi hayat olacak" turunden bir kontrayla beni ters koseye yatirmisti. neyse ki pesinde ziyan oldugu siyah-beyaz renklerin sampiyonluk karnavaliyla ugurladik vedat abi'yi. ruhu sad olsun, tum sozler ucsun, son yazisi bir de burada kalsin.



Orada olmak vardı..Şampiyon olan Kartal’ı izlemek, hakedilen bu büyük başarıyı alkışlamak vardı aslında. Ama olmadı...

Kendimi Denizli’de oynanan bu şampiyonluk maçına çok hazırlamıştım. Kaderde Beşiktaş şampiyon olurken hastanede yatmak da varmış... Üzüntüm büyük, tüm sezon adım adım yaşadığım, büyük keyif alarak içinde olduğum şampiyonluk yolculuğundaki son durağı kaçırdım.

Ama bu çok özlediğim şampiyonluk, üzüntümü yok ediyor... Sevincim katlanarak büyüyor. Bana derman oluyor, ilaç oluyor...

Ufak da olsa korkularım vardı. Futbol bu, ne olacağı hiç belli olmaz. Onun için geçen hafta demiştim ki ‘Tecrübelerim bana ayakkabıları bağlamadan hiçbir yeri işaret etme’ diyor. Çok şey gördüm, çok şey geçirdim. En azından kısa metrajda yaşanan bir F.Bahçe-Denizli maçı var...

Mustafa ve talebeleri o korkulardan beni, sevinçlerin en güzellerinden birine uçurdular.
Hepsine helal olsun. Kim iyi oynadı kim kötü oynadı bu saatten sonra oralara dalmam. Tebrikler. Tabii ki ön plana çıkan oyuncular var. Ama hep beraber istediler, hep beraber kazandılar. Stres dolu maçı kazanmak kolay değildi.

Şampiyonluk analarının ak sütü gibi hepsine helal olsun...

Friday, July 10, 2009

blue in the face

Ne guzel filmdi, ama konu Paul Auster degil. Bu kalibin Turkce mealini kelimeler uzerinden vermek biraz zor. Bizde mosmor olmak var, ama o da genelde bir bozguna ugrama, cuvallama ya da hayal kirikligi aninda yuzun aldigi renk olarak betimlenir. En iyisi anlamli bir karsilik olmayan -ki anlamli olmamasi daha iyi, boylece bizde karsiligi olmadigini da anlamis oluruz-, yorgunluktan masmavi kesilmek diyelim.

Britanya’da yardim kurulusu Oxfam, iklim degisikligi kampanyasina ilgi cekmek maksadiyla bir grup gonullu unluyu aramis ve boyamis. Fotograf hilesi filan degil, cekimlere ait bir video da mevcut ve bildiginiz maviye boyamislar. Aralarinda basindan asagi kovalarca mavi boya dokulen zat bile var. Neyse, asil iddia bu degil ama girismisken hakkiyla yapmalari, unlulerin de bu sulu-boyali ise uyumu yurekten destegi sembolize ediyor sanki. Jarvis Cocker, Norman Cook/Fatboy Slim, Tom Smith (Editors), Little Boots bu unlulerden…


Kapmanya iklim degisikligiyle savas icin “yorgunluktan masmavi kesilene kadar” aksiyon talep etmeye kiskirtiyor. Gectigimiz hafta her yil yaptigi gibi –ve sanki bunu ben biliyormusum gibi- Glastonbury’e de cadir kuran organizasyon ziyaretcilerini maviye boyayip dijitalize ediyormus. Ya da umarim once dijitalize edip sonra boyuyorlardir. O kadar. Dileyen kiskirabiir, yetkili cadirlardan boyasini israrla isteyebilir.

Birkac gunluk Balkanlar is-seyahatimde defalarca kez kavurucu gunesten karanlik, gok gurultusu ve saganak yagmura gecise, ya da tam tersi akisa sahit oldum. Oradakiler bu durumun ilk kez bu yaz hasil oldugunu, yazin basindan donguyu hemen hemen bir gun bile sasmadiklarini (benim bulundugum her gun bir ya da iki kez oldu), devam ettikce ve kesilmedikce kalici bir iklim degisikliginden cekindiklerini soylediler. Bu benim gozlemledigimdi, fakat farkli cografyalarda iklime ait baska seyir degisiklikleri de duyuyoruz. Bunu doganin karsimiza gozle gorulur kanitlarla cikmaya basladigina yormakta gec bile kaliyoruz. Artik isin sakasi yok; olsa da “that joke isn’t funny anymore”.