Sadece biraz eglenmek istiyorduk. Nihayetinde hepimiz bir sabah uyanip istikametin okul oldugunu ogrendigimizde icazetimiz alinmadan, esasen ne menem bir esik atlamakta oldugumuzun farkina dahi varamadan dunyanin ciddiyetine firlatilivermistik. O halde zorlandigimiz “buyume” edimi icinde aykiri buyume yollari aramali, o sıkıcı arada kalmislikda farkli bir varolus sekline kendimizi inandirmaliydik. Siddeti vasatin altinda, ozde velet gangsterler Bugsy Malone -sozde eriskin haydutlar Snatch arasi bir cizgide buyusune kapildigimiz suc dunyasinin tadina varmak yani... Zil calmaca, cam kirmaca, lastik patlatmaca eski hazzi vermediginde, giderek kabaran istahimizi doyuracak buyuk capta islere tamah etmeye baslamistik. Eh, yillar icinde basili yayin ve kitlesel iletisim araclarindan zulaladigimiz tecrubeleri damitip elde ettigimiz karisimlarla kafayi bulma zamani da gelmisti.
Hayal gucumuzun karsisinda tek engel vardi: Vicdanimiz... dersem biraz melodram tonu yakalar, meylettigimiz sutlac kivamindaki sebepsiz her siddet eyleminin ruhumuzda actigi onulmaz yaradan filan girisirim diye dusundum. Dusundum de, saniyesinde kendi riyakarligimdan utandim. Insanliktan cikmaya tesne bireylerden kurulu kolektif herhangi bir harekette hangi ortak vicdandan soz edilebilir? Dile gelmeye yeltenmis her vicdani muhakeme klandaki bir otekinin “sen aksam git ilik sutunu ic” meali alayciligiyla derdest olup etkisiz hale geliyordu. Vicdan citasi da etik baglamda artik bir yuksek atlama cizgisinden anca “tıfıl bülü”nun altindan gecebilecegi bir limbo cubuguna donusmustu bile.
Rezzan Teyze yan daire komsumuzdu. Her fani gibi elbet bir gun ben de olumle tanisacaktim. Lakin Rezzan Teyze’nin kocasinin hakkin rahmetine kavusmasi, bu gercekle bu kadar yakinimda ilk kez tanisan benim icin, cocukluk cagimi tam orta yerinden biraz erken boldu. Olume dek gecen surede taniklik ettigim emekli ve cocuksuz ciftin yasadiklari aktif ve tek-vucut hayat pek cok izleyici icin onlarinkini rol-model bir evlilik kiliyordu. Akla gelebilecek her yere (ama her yere; bakkal, nalbur, kuafor, mavi tur, maraton vs.) birlikte gider, hep el-ele dolasirlardi. Kocasi mozaik sanatiyla ugrasir, cimbizdan hallice edevatlarla milimetrik cam parcalarindan yarattigi kocaman eserler duvarlarini kaplardi. Tabii Rezzan Teyze’nin her bir eserin yapim surecindeki sanata ve sanatciya verdigi destegin altini cizmek gerekiyor. Velhasil kocasinin hayattan erken emekliligi, Rezzan Teyze’nin yarisinin kaybi demek olurken, belki de onun bedenen degil ama ruhen hayattan emekliligi anlamina geliyordu.
Ne mumkun? Biraz frankofonik olduklari icin basta Avrupa olmak uzere gezip gormedigi ulke, katilmadigi tur, gitmedigi diyar, kirmadigi ceviz kalmadi. Travmadan kacisin ve bastirmanin yansimalari uzerine kafasi pek cakozlamayan ben ve mahalle arkadaslarim bu duruma epey icerliyorduk. Saniyorum bu biraz da gaipteki magdur hemcins refleksiydi. Yalan yok, hayattan hala bu denli zevk alabilmesinin bizde yarattigi hayal kirikligi kadar, kesintisiz tam devir donen degirmenin suyunun kaynagina da kafa patlatiyorduk. Hani kocasinin varlikli bir aileden geldigini ve cogumuzun kiraci olarak oturdugu sirali uc apartmanin adlarinin onlarin soyadindan turedigini biliyorduk. Ama biz duyarli ve adaletperver insanlar, muslugun sen dul Rezzan Teyze’ye bu kadar comert davranmasini dogrusu pek adil bulmuyorduk. Eh, kafamizda bir ampul yanmisti bile...
Madem ki Rezzan Teyze’nin su durumda en iyi dostu mutevazi servetiydi, en heyecanlisi da buna kastetmek olacakti. Elimizde santaj unsuru olusturacak bir bilgi yoktu. Ama bu, yalniz ve savunmasiz orta yasli kadina bir tehdit mektubuna mani olamazdi. O aralar baska dolaplarla yogun olmamiza karsin, uc kisiden olusan bir ekip carcabuk tam zamanli olarak bu ise atandi. Gundelik isleri bir gunlugune de olsa aksatmak durumundaydik. Ama egzosuna elma yerlestirilecek misafir arac muhakkak bir gun yine misafirlige gelirdi. Eldekilerden derme-catma bir produksiyon yaptigimiz ise saygisizlik olacagindan ben, Levent ve Bulent bu dusuk butceli produksiyonun gereclerinin temini icin kirtasiyenin yolunu tuttuk. On adet cizgisiz dosya kagidi, bir makas, uc farkli renkte tukenmez kalem, dumenden bir kac posta pulu, iki de zarf aldiktan sonra kirtasiyecinin her alisveriste uyguladigi psikolojik baskiya aldirmaksizin her bilincli vatandasin ve Erol'un yaptigi gibi fisimizi de aldik. Artik vazifemizi ifaya hazirdik.
Mektubun ana fikri de hazirdi: Rezzan Teyze, yuklu bir meblagi belirlenen gun ve saatte Erenkoy tren istasyonu yanindaki Tac Spor’un raylara bakan tel orgulerinin dibine birakacak, polise haber verecek olursa da basina gelecekleri hayal etmeye dahi curet edemeyecekti. Bu fikri bir yerden duyumsamis miydik, yoksa hakikaten bu is icin mi yaratilmistik bilmiyorum ama mektubu uc farkli kalemde, her birimizin ayri ayri uc farkli el yazisiyla icra ettik. Uce bolup ayri ayri kaleme aldigimiz cumleler bile oldu. O ana kadar herhangi bir iletisim aracindan gazetelerden gipur kesme dumenine denk gelmis olsak emin olun onu da uygulardik. Ancak ilk birkac denemede cizgisiz dosya kagidinda cuvalladigimizi ve ortaya cikan ikna kabiliyetinden yoksun ilkokul duzeyindeki acemice isi gorunce altina koyup hiza almak icin bir cizgili dosya kagidi farz oldu. Kirtasiyeden temini icin Bulent’i sectigimizde Bulent posta koyup “ben bu iste yokum” demeye getirircesine evinin yolunu tutsa da, on dakika sonra pinti annesinin peynir aromali pogacalariyla geri dondugunde herseyi unutup hep birlikte yola koyulduk. Zaman birlik olma zamaniydi. Ancak Bulent’in gorevin kutsiyetine ihanet eden davranisinin ilerki gunlerdeki cezasinin geregi dusunulmustu: Yapilacak uzak bir yolculukta (erenkoy-kadikoy), bir kose donumunde atlatilacak ve boylece yabanci bir semtte yapayalniz birakilacakti.
Gorev tamamlanmis, oglen dort sularinda mektup posta kutusuna atilmisti. Surecin kendisinin heyecanina kapilmis bizler muhtemelen ciddiye alinacagimizi aklimizdan dahi gecirmedigimizden, ok yaydan firladiktan sonra ortak vicdanda sarsintilar basladi. Ozellikle benim icime dogan sıkıntı olacaklarin habercisi gibiydi. Ne ki yasli bir insanin servetine, onun nesesine dahi kastedecek tiynette cocuklar degildik. Aksam altida yemek icin eve gittigimde Rezzan Teyze’yi bizim evde, yari baygin halde kolonya ile teskin edilir halde buldum. Arada icmeye calistigi gozumden kacmadi. Titremeye baslamis, elim ayagim bosalmisti. Oracikta can verecek diye yuregim yerinden firlayacak gibi oldu. Utanmasam bayilabilir ve ayni muameleden talep edebilirdim. Telkinler bunun bir esek sakasi oldugu yonundeydi, lakin Rezzan Teyze kurban psikolojisine tav oldugundan midir bilinmez, abartili bicimde ayilip bayilmaktan yilmadi. Yetiskin bir erkek garantisi gerekiyor olmali ki, babam eve gelince en alayci ve profesyonel tavirla duruma el koyarak butun endiseleri bosa cikaran argumanlarla onu ikna etti. Icinde bulundugum dehseti goren babamin bana firlattigi mana dolu, azarlar cinsten hinzir bakisi ve biyik alti gulusu de unutamam. Annemin gozunde en ufak bir suphe duymayacagi kadar saftim, ama o durumu cabucak kavramisti. Ve acikcasi, sucluluk duygusuyla bastirmaya ugrastigi, ama saklayamadigi bir takdir de gormuyor degildim. Iyi bir is cikaran o keratayla gurur duyuyordu, bundan emindim. Yo hayir, Rezzan Ablasi gittikten sonra felegimi sasirtan sille bunu golgelememeli.
Ertesi gun cete uyeleri mizanseni tum ayrintisiyla defalarca anlattirdi. Ben de her defasinda sanki daha once atlamisim da o an hatirlayivermisim gibi uzerine yeni enstantaneler koydum da koydum (Rezzan Teyze’nin polisi aramak uzere telefona davranmasi, her seferinde tekrar bayilmasi gibi). Gunun sonunda en destansi/etkileyici versiyona ulasmistim. Nihayet amacina varmakla beraber kimsenin olmedigi kusursuza yakin bir is cikarmanin kolektif doyumunu yasiyorduk. Ancak bir yandan cocuk olmanin gerektirdigi gunluk vecibeler devam ediyordu ki, bu hayatin en aci yaniydi. Yine uyanma, o buyulu dunyadan asagilik bir boyuta yolculuk zamaniydi. Ablama karsi gelecek, soyledigini yapmayarak gucune meydan okuyacak fiziksel gelisimimi henuz tamamlamistim. Ve biz zaferin sarhoslugunu yasiyorduk ki, ablam cok gecmeden yine parfumerideki kizlarin karsimda gevrek gevrek gulup arkamdan alay edecegi, artik ne ise yaradigini bildigim malzemeyi alma isi bana yuklemisti bile:
“Canim, kap su parayi, bi kosu cam sakizi al... Cabuk!”
Not: Levent kardesimden gectigimiz aylarda aldigim ve ne zamandir niyetlendigim hikayeyi klavyeye alma konusunda harekete geciren habere gore; 15 Aralik 2008 gunu Rezzan Teyze hakkin rahmetine ve Ruchan Amca'ya kavusmus. Soylenmeyen soz agirlasir. Vefatin cok oncesinde dahi gec kaldigimi dusunurken; simdi merhumun hayatini iskalayacak kadar gec kaldim ozur dilemekte... R.I.P. Rezzan Teyze.
Hayal gucumuzun karsisinda tek engel vardi: Vicdanimiz... dersem biraz melodram tonu yakalar, meylettigimiz sutlac kivamindaki sebepsiz her siddet eyleminin ruhumuzda actigi onulmaz yaradan filan girisirim diye dusundum. Dusundum de, saniyesinde kendi riyakarligimdan utandim. Insanliktan cikmaya tesne bireylerden kurulu kolektif herhangi bir harekette hangi ortak vicdandan soz edilebilir? Dile gelmeye yeltenmis her vicdani muhakeme klandaki bir otekinin “sen aksam git ilik sutunu ic” meali alayciligiyla derdest olup etkisiz hale geliyordu. Vicdan citasi da etik baglamda artik bir yuksek atlama cizgisinden anca “tıfıl bülü”nun altindan gecebilecegi bir limbo cubuguna donusmustu bile.
Rezzan Teyze yan daire komsumuzdu. Her fani gibi elbet bir gun ben de olumle tanisacaktim. Lakin Rezzan Teyze’nin kocasinin hakkin rahmetine kavusmasi, bu gercekle bu kadar yakinimda ilk kez tanisan benim icin, cocukluk cagimi tam orta yerinden biraz erken boldu. Olume dek gecen surede taniklik ettigim emekli ve cocuksuz ciftin yasadiklari aktif ve tek-vucut hayat pek cok izleyici icin onlarinkini rol-model bir evlilik kiliyordu. Akla gelebilecek her yere (ama her yere; bakkal, nalbur, kuafor, mavi tur, maraton vs.) birlikte gider, hep el-ele dolasirlardi. Kocasi mozaik sanatiyla ugrasir, cimbizdan hallice edevatlarla milimetrik cam parcalarindan yarattigi kocaman eserler duvarlarini kaplardi. Tabii Rezzan Teyze’nin her bir eserin yapim surecindeki sanata ve sanatciya verdigi destegin altini cizmek gerekiyor. Velhasil kocasinin hayattan erken emekliligi, Rezzan Teyze’nin yarisinin kaybi demek olurken, belki de onun bedenen degil ama ruhen hayattan emekliligi anlamina geliyordu.
Ne mumkun? Biraz frankofonik olduklari icin basta Avrupa olmak uzere gezip gormedigi ulke, katilmadigi tur, gitmedigi diyar, kirmadigi ceviz kalmadi. Travmadan kacisin ve bastirmanin yansimalari uzerine kafasi pek cakozlamayan ben ve mahalle arkadaslarim bu duruma epey icerliyorduk. Saniyorum bu biraz da gaipteki magdur hemcins refleksiydi. Yalan yok, hayattan hala bu denli zevk alabilmesinin bizde yarattigi hayal kirikligi kadar, kesintisiz tam devir donen degirmenin suyunun kaynagina da kafa patlatiyorduk. Hani kocasinin varlikli bir aileden geldigini ve cogumuzun kiraci olarak oturdugu sirali uc apartmanin adlarinin onlarin soyadindan turedigini biliyorduk. Ama biz duyarli ve adaletperver insanlar, muslugun sen dul Rezzan Teyze’ye bu kadar comert davranmasini dogrusu pek adil bulmuyorduk. Eh, kafamizda bir ampul yanmisti bile...
Madem ki Rezzan Teyze’nin su durumda en iyi dostu mutevazi servetiydi, en heyecanlisi da buna kastetmek olacakti. Elimizde santaj unsuru olusturacak bir bilgi yoktu. Ama bu, yalniz ve savunmasiz orta yasli kadina bir tehdit mektubuna mani olamazdi. O aralar baska dolaplarla yogun olmamiza karsin, uc kisiden olusan bir ekip carcabuk tam zamanli olarak bu ise atandi. Gundelik isleri bir gunlugune de olsa aksatmak durumundaydik. Ama egzosuna elma yerlestirilecek misafir arac muhakkak bir gun yine misafirlige gelirdi. Eldekilerden derme-catma bir produksiyon yaptigimiz ise saygisizlik olacagindan ben, Levent ve Bulent bu dusuk butceli produksiyonun gereclerinin temini icin kirtasiyenin yolunu tuttuk. On adet cizgisiz dosya kagidi, bir makas, uc farkli renkte tukenmez kalem, dumenden bir kac posta pulu, iki de zarf aldiktan sonra kirtasiyecinin her alisveriste uyguladigi psikolojik baskiya aldirmaksizin her bilincli vatandasin ve Erol'un yaptigi gibi fisimizi de aldik. Artik vazifemizi ifaya hazirdik.
Mektubun ana fikri de hazirdi: Rezzan Teyze, yuklu bir meblagi belirlenen gun ve saatte Erenkoy tren istasyonu yanindaki Tac Spor’un raylara bakan tel orgulerinin dibine birakacak, polise haber verecek olursa da basina gelecekleri hayal etmeye dahi curet edemeyecekti. Bu fikri bir yerden duyumsamis miydik, yoksa hakikaten bu is icin mi yaratilmistik bilmiyorum ama mektubu uc farkli kalemde, her birimizin ayri ayri uc farkli el yazisiyla icra ettik. Uce bolup ayri ayri kaleme aldigimiz cumleler bile oldu. O ana kadar herhangi bir iletisim aracindan gazetelerden gipur kesme dumenine denk gelmis olsak emin olun onu da uygulardik. Ancak ilk birkac denemede cizgisiz dosya kagidinda cuvalladigimizi ve ortaya cikan ikna kabiliyetinden yoksun ilkokul duzeyindeki acemice isi gorunce altina koyup hiza almak icin bir cizgili dosya kagidi farz oldu. Kirtasiyeden temini icin Bulent’i sectigimizde Bulent posta koyup “ben bu iste yokum” demeye getirircesine evinin yolunu tutsa da, on dakika sonra pinti annesinin peynir aromali pogacalariyla geri dondugunde herseyi unutup hep birlikte yola koyulduk. Zaman birlik olma zamaniydi. Ancak Bulent’in gorevin kutsiyetine ihanet eden davranisinin ilerki gunlerdeki cezasinin geregi dusunulmustu: Yapilacak uzak bir yolculukta (erenkoy-kadikoy), bir kose donumunde atlatilacak ve boylece yabanci bir semtte yapayalniz birakilacakti.
Gorev tamamlanmis, oglen dort sularinda mektup posta kutusuna atilmisti. Surecin kendisinin heyecanina kapilmis bizler muhtemelen ciddiye alinacagimizi aklimizdan dahi gecirmedigimizden, ok yaydan firladiktan sonra ortak vicdanda sarsintilar basladi. Ozellikle benim icime dogan sıkıntı olacaklarin habercisi gibiydi. Ne ki yasli bir insanin servetine, onun nesesine dahi kastedecek tiynette cocuklar degildik. Aksam altida yemek icin eve gittigimde Rezzan Teyze’yi bizim evde, yari baygin halde kolonya ile teskin edilir halde buldum. Arada icmeye calistigi gozumden kacmadi. Titremeye baslamis, elim ayagim bosalmisti. Oracikta can verecek diye yuregim yerinden firlayacak gibi oldu. Utanmasam bayilabilir ve ayni muameleden talep edebilirdim. Telkinler bunun bir esek sakasi oldugu yonundeydi, lakin Rezzan Teyze kurban psikolojisine tav oldugundan midir bilinmez, abartili bicimde ayilip bayilmaktan yilmadi. Yetiskin bir erkek garantisi gerekiyor olmali ki, babam eve gelince en alayci ve profesyonel tavirla duruma el koyarak butun endiseleri bosa cikaran argumanlarla onu ikna etti. Icinde bulundugum dehseti goren babamin bana firlattigi mana dolu, azarlar cinsten hinzir bakisi ve biyik alti gulusu de unutamam. Annemin gozunde en ufak bir suphe duymayacagi kadar saftim, ama o durumu cabucak kavramisti. Ve acikcasi, sucluluk duygusuyla bastirmaya ugrastigi, ama saklayamadigi bir takdir de gormuyor degildim. Iyi bir is cikaran o keratayla gurur duyuyordu, bundan emindim. Yo hayir, Rezzan Ablasi gittikten sonra felegimi sasirtan sille bunu golgelememeli.
Ertesi gun cete uyeleri mizanseni tum ayrintisiyla defalarca anlattirdi. Ben de her defasinda sanki daha once atlamisim da o an hatirlayivermisim gibi uzerine yeni enstantaneler koydum da koydum (Rezzan Teyze’nin polisi aramak uzere telefona davranmasi, her seferinde tekrar bayilmasi gibi). Gunun sonunda en destansi/etkileyici versiyona ulasmistim. Nihayet amacina varmakla beraber kimsenin olmedigi kusursuza yakin bir is cikarmanin kolektif doyumunu yasiyorduk. Ancak bir yandan cocuk olmanin gerektirdigi gunluk vecibeler devam ediyordu ki, bu hayatin en aci yaniydi. Yine uyanma, o buyulu dunyadan asagilik bir boyuta yolculuk zamaniydi. Ablama karsi gelecek, soyledigini yapmayarak gucune meydan okuyacak fiziksel gelisimimi henuz tamamlamistim. Ve biz zaferin sarhoslugunu yasiyorduk ki, ablam cok gecmeden yine parfumerideki kizlarin karsimda gevrek gevrek gulup arkamdan alay edecegi, artik ne ise yaradigini bildigim malzemeyi alma isi bana yuklemisti bile:
“Canim, kap su parayi, bi kosu cam sakizi al... Cabuk!”
Not: Levent kardesimden gectigimiz aylarda aldigim ve ne zamandir niyetlendigim hikayeyi klavyeye alma konusunda harekete geciren habere gore; 15 Aralik 2008 gunu Rezzan Teyze hakkin rahmetine ve Ruchan Amca'ya kavusmus. Soylenmeyen soz agirlasir. Vefatin cok oncesinde dahi gec kaldigimi dusunurken; simdi merhumun hayatini iskalayacak kadar gec kaldim ozur dilemekte... R.I.P. Rezzan Teyze.
1 comment:
rezzan teyze triology'nin sonuna geldik sanirim. ben en cok bu son episode'u begendim, zaten hikaye de burada cozulmus oldu. itiraf, icini dokme, confession beni baglamaz. gecen yaz ne yaptigini biliyorum...
Post a Comment