Belli duzeyde entelekt sahibi/olmaya ugras veren “modern” insanin ikilemlerinden biri de; ozgur vicdanlarin her turlu secimine uzaktan saygi duyup anlayis gosterirken, bu ogelere maruz kaldigi ya da yasam alanini paylastiginda farkli duygu ve davranislara gark olmasi... Yani etkilesim yalitimini saglayan aradaki jelatin ortadan kalktiginda isin rengi degisebiliyor. Kimi cevreler homofobik, irkci ya da sexist birinin esasen daha durust oldugunu belirterek bunu buyuk bir samimiyetsizlikle sucluyor. Evet, ortaya konan tavir ne kadar kotucul de olsa bunun durustlugunu kutsayan cevrelerin de var oldugu bir garip dunyadayiz. Diger yandan temkinli davranip her konuyla arasina “aristokrat bir mesafe” koyan kisinin gosterdigi notrlugu, demokratik ve anlayisli bir humanizme yoran bir alem... Bu arada pesinen soylemeliyim, aristokrat mesafesine karsi degilim. Cahil bir refleksle cabucak bir taraf tutulmasi, ya da tavir alinmasina tercih ederim. Hatta en guzeli bu: Herseye “olabilir” mesafesiyle yaklasip kendi haline birakmak... Her tartismaya, konuya, farkliliga ya da yaklasima karsi anlayisli olmanin belki de en saglikli yolu, aslinda herseye duyarsiz olmak olabilir mi? Tembellik hem kutsal bir hak, hem de toplumsal catismalarin cozumu adina bariscil bir adim mi yoksa? Peace!
Homofobik biri olmadigimi dusunuyorum. Arkadaslik ettigim ve sosyallestigim cevrelerde denk gelmis oldugum, sinirlari cizili ve dar da olsa ortak yasam alanini paylastigim escinsel tercihleri olan sahislari yargilamadim, karsilarinda rahatsizlik da hissetmedim. Esasen belki de sadece umursamiyordum. Cunku gercekten ortada cok da farkli bir durum oldugunu dusunmuyorum. Benim karsi cinse duydugum ilgi kadar farksiz. Ya da en az o kadar farkli. Who cares? “Edward Said oryantalizmi yazarken oryantalizm yapmiyor muydu?”. Bu da muspet olmayan toplum bilimin bitmeyen senfonik tartismasi. Tercihini hemcinsinden yana kullanmis kisilerle iletisimimi goren biri savunuculari, cektikleri cilenin tercumani oldugumu dusunebilir. Ancak nasil olabilirim ki? Hakikaten onlardan biri olmadigim surece ne kadar sozculuklerini yapabilirim? Kendilerine yoneltilen fasizan bir tavrin (herhangi bir konudaki fasizan bir tavirda olmasi gerektigi gibi) siddetiyle orantili bir direncle karsisinda olurum, ama daha fazlasi olamam. Misal, Brokeback Mountain’i izlemedim ve merak etmiyorum. Tipki varligina ve janrina buyuk saygi duydugum, fakat haz almadigim icin dinlemedigim klasik muzik gibi. Hakikaten, basit ve yuzeysel bicimde “sevmiyorum” demek de ne cok zorlasti. Boyle hassas damarli konularda her an biri sizi asiri muhafazakarlik ve dusmanlikla suclayabilir. Eh, pozitif ayrim icabi belki de daha dikkatli olmak ve ozenli secmek gerek.
Demokratik ve aydin kisinin her konuda es bir duyarlilik gostermesini tenzih ediyorum. Belli bir “subbaculta”ya sempati durumunu da ha keza. Fakat az once temas ettigim ve samimiyetsiz buldugum bir sey var, once bunu acmali... Konu, kisinin kendisiyle arasindaki bagi kurmakta zorlandigim belli bir mucadele alanina adanmislik ve bunu kimliklestirmesi durumu. “Zenci” olmayan biri nasil kendini tamamen kara-derililerin mudafasina adayabilir ve bunun uzerinden bir huviyet kazanabilir? Kurt olmayan birinin kendini salt Kurt mucadelesine adamasi da, Eminem’in sakil ve sahte duran siyah olma ozentisi kadar riyakar geliyor bana. Zenci mahalle arkadaslarinin yasadigi sikintilari icsellestirmis olabilir, ancak “dunyanin en siyah adami” gibi davranmasi, bu yalani yasamasi ve yasatmasi, i-ih... Unlu ve beyaz bir ciftin zenci bir evlat edinmesinin altinda da oryantal bir populizm okuyorum. Veya Sean Pean’in escinsel bir politikaciyi oynamasi... Hadi bu rolu oynayarak guncel aykirilik ve kimlik aracini kullandi, hedef tabana/zumreye de sovunu yapti. Bunun bir adim daha ilerisine gittigi an bir onceki cumlenin sivri elestiri oklarini kanimca haketmis oluyor. Birak propagandayi baskalari yapsin, ustune akademi odullerinde miting sozcusu havasina burunmek neden? Ayrica kendi cinsiyet statusunu “saglama alarak” guzel esinden aldigi o opucukten sonra geldigi kursuden geriye kalan bir oskarlik populizmden baska ne? Mesela hic evlenmemis olsa, orada sevgilisi ya da esi olmasa, cinsel tercihi bunca zaman ornegin Tom Cruise gibi enine boyuna nesterlenmis filan olsa bu filmi cevirebilir, hadi diyelim cevirdi ustune rolu gercek hayata tasiyip bu kadar hararetli bir escinsel haklari savunucusu olabilir miydi? Neyse, bana artik bayginlik veren, icimi daraltan tek tip karakter oyuncusu kalibindan cikabilmek icin gay olmasi gerekiyormus, buna da sukur.
Yazi sivrilirken ne “gider” makbuzunda yaprak, ne de aristokratik bir mesafe kalmadi farkindayim, lakin bu kez boyle... Durup dusunmek, sonra da dusunup durmak icin iyi olur belki. Hem bu aralar ben hayata, hayat bana ayar. Bu bulutu Sundance’da premier’i yapilacak “I Love You Phillip Morris” adli "dramedi" filminden bir kareyle dagitalim, ya da koruyalim. “Star gudumlu bagimsiz film” gayriresmi kategorisiyle yapilmis bu filmde Ewan McGregor ve Jim Carrey iki sevgiliyi oynuyor. Okuyucu yorumlari pek ic acici degil, ancak safi dram, cosku, gaz ve acima hissi pesinde olmayan bu film eminim oyuncularin hayat verdigi karakterlerin film sinirlari icinde kaldigi, daha samimi bir yapimdir, izleyecegim. Egitim ilkel tepkiyi ifade etme bicimini alir, ancak ilk tepki baki kalir. Yakindan tanidiginiz iki figurun bu homoerotik kareyle olumsuzlesmesinden ilk bakista rahatsizsaniz; welcome to homophobia...
Friday, March 6, 2009
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
2 comments:
İşte Penn'in konuşması:
Thank you. Thank you. You commie, homo-loving sons-of-guns. I did not expect this, but I, and I want it to be very clear, that I do know how hard I make it to appreciate me often. But I am touched by the appreciation and I hoped for it enough that I did want to scribble down, so I had the names in case you were commie, homo-loving sons-of-guns, and so I want to thank my best friend, Sata Matsuzawa. My circle of long-time support, Mara, Brian, Barry and Bob. The great Cleve Jones. Our wonderful writer, Lance Black. Producers Bruce Cohen and Dan Jinks.
And particularly, as all, as actors know, our director either has the patience, talent and restraint to grant us a voice or they don't, and it goes from the beginning of the meeting, through the cutting room. And there is no finer hands to be in than Gus Van Sant. And finally, for those, two last finallies, for those who saw the signs of hatred as our cars drove in tonight, I think that it is a good time for those who voted for the ban against gay marriage to sit and reflect and anticipate their great shame and the shame in their grandchildren's eyes if they continue that way of support.
We've got to have equal rights for everyone. And there are, and there are, these last two things. I'm very, very proud to live in a country that is willing to elect an elegant man president and a country who, for all its toughness, creates courageous artists. And this is in great due respect to all the nominees, but courageous artists, who despite a sensitivity that sometimes has brought enormous challenge, Mickey Rourke rises again and he is my brother. Thank you all very much.
İşte Sean Penn....
her zaman her fırsatta ağzından çıkan, samimiyetten uzak show cümleleri.
Robert DeNiro, Oscar için adamı takdim ederken bile adamımızın "Radikal politik tarafı" na gönderme yapıyordu.
Sean Penn amacına ulaşmış gibi...
Bu adam niye bana bu kadar balon geliyor ki????
ağlamaklı suratından mı acep??
mesela, new orleans'taki felaketin ardindan kanye'nin nbc'de patlattigi 'bush does not care about black people' cumlesi, sean penn'in pesine gazeteci ordusu takarak yaptigi kurtarma calismalarindan cok daha sahici. degil mi ama?
Post a Comment