yeni bir kowalski vak'asi ile karsi karsiyayiz. belki onceki gibi kult payesi ile odullendirilmeyecek ancak hatirlandiginda en azindan 'kiyak filmdi' diye anilacak bir clint eastwood isi. eastwood'un karizmasi seneler icerisinde zerre azalmadi, aksine olgunluk - yonetmenlik doneminde giderek yukselen bir sayginligi var. rol aldigi westernlerin ve dirty harry serisinin azimsanmayacak bir hayran kitlesi olsa da yaslandiktan sonra cektigi filmler, sanki daha incelikli ve ozenli. ilerleyen yasi, onun bu ivmesini bir yerde durduracaktir ama ben ve benim gibi pek coklari o noktada sapkamizi, clint'in anisi onunde saygiyla cikaracagiz.
gran torino'nun kowalski'si tutucu, aksi ve hiriltili (ghhhh gibi bir ses cikartiyor mutemadiyen) bir ihtiyar. huysuz ve fakat hic de sevimli degil. gordugumuz kadari ile biraz irkciligi da var. yalniz eastwood irkcilik hikayesini biraz fazla karikaturize etmis sanki, neredeyse sempatik. kore'de savasmis, omrunu ford fabrikasinda calisarak gecirmis polonya asilli bir amerikali. bir zamanlar kendisi gibi working class beyaz amerikalilarin yasadigi nezih semtinin, "21. yuzyil michigan'inda" :s cesitli etnik kimliklerden ve baska kulturlerden gelen yabancilar tarafindan 'isgal edilmis' olmasindan rahatsiz. bir turlu kurtulamadigi ve epey sadik gorundugu gecmisle / gecmisiyle hemen her an hesaplasiyor. cocuklariyla iletisimi yok. yani ne boyle mutsuz, mesafeli bir babaya ne de onun gibi suratsiz bir komsuya sahip olmak istersiniz. olum ve yasam uzerine bir yaniyla derin, kilisyle ise hollywood sinemasinda bayagi asina oldugumuz problemli bir durusu, azalmis bir inanci var.
kowalski'nin ona dert olan anilari ve filmin finali arasindaki basarili baglantiya girmiyorum -ki size de biraz seyir zevki kalsin... yine de bir diyalog'a deginmeden gecemeyecegim. bitisik evde oturan hmong (bu halk, vietnam savasinda abd'yi desteklemis. abd yenilince onlar da yenilmis sayilmis) ailesinin disa donuk sevimli teenager kizi, kendi ebevenylerinin tutucu, hmong geleneklereni bagli muhafazakar insanlar oldugundan bahseder. kowalski kendisinin de muhafazakar bir adam oldugunu soyler ki, o anda kizimizin cevabi hazirdir "but you are american". hakikaten de ihtiyar kowalski durmadan yahudi esprileri yapan, verandasinda amerikan bayragi asili olan tiplerden. suc ortagimi bu evinin girisine bayrak asan adamlari incelemek uzere texas'a gondermistim ama o texas'ta bir vaha misali yukselen austin'in yolunu tuttu. neyse, peki hmong kizimiz acaba neyi kast etti? "senin muhafazakarligin bizimkinden iyidir"i mi yoksa "biz deplasmandayiz. oysa sen evsahibisin ve bu senin muhafazakarligini avantajli kiliyor" mu demek istedi? belki de her ikisi... neticede bati toplumlari icin -icerisinden gectikleri hizli degisim donemlerini de dusunursek-yeni durumlara adaptasyon daha kolay olabilir.
simdi eski-genc ve yeni-yasli kowalski'ler arasinda bir baglanti kurmaya calisiyorum ama olmuyor bir turlu... bu ikisi birbirine mr.lebowski ve dude'dan belki biraz daha fazla benziyor. bu nedenle isim olayindan fazla kasmiyor ve araba konusuna atliyorum. tanidigimiz, sevdigimiz kowalski 70model bir dodge challenger kullaniyordu. kocaman, guclu ve gurultu bir motora sahip, gercek bir amerikan arabasi. clint'in canlandirdigi kowalski'nin de tutkuyla sevdigi, en az challenger kadar amerikali ve yine en az challenger kadar cekici bir arabasi var; '72 ford gran torino. onundeki muthis paneli ford fabrikasinda kendisinin monte ettigi bir erkek oyuncagi. ustelik filme de adini veren gran torino'nun butun hikaye icerisindeki yeri/onemi/rolu de, tipki ilk kowalski de challenger orneginde oldugu gibi son derece muhim.
cinsimizin bu makinalarin hizli, buyuk ve gurultulu olanlarini makbul saymasinin freudian cozumlemesine temas etmeden gecmek, en az bu freudian benzetmeler kadar ayip olur. eski labour party lideri neil kinnock "mobile phones are the only subject on which men boast about who has got the smallest" demis. cok gecerli olmasa da, lafi gedigine koyan cinsten hos bir vecize. alayci ve zeki ingiliz mizahindan bir demet yasemen... amma ve lakin, amerikan arabalari ile asik atmak icin, bundan daha fazlasina ihtiyaciniz var. dogrusunu soylemek gerekirse, param olsa bir mini cooper alabilirim. bu benim icin hic sorun olmazdi. kalabaliklasan kentlerle beraber gelen trafik ve park yeri sorunlari, pratik surus avantaji, chic tasarim filan derken kucuk otomobiller de gayet cekici. fakat daha da fazla param olursa, mini cooper'in yanina klasik bir amerikan cekmekten de geri durmazdim (garaj arabasi ayagi). baslik karsilastirma yapacakmis izlenimi dogurdu farkindayim ama, buna hic luzum yok. challenger ya da gran torino; her ikisi de sonuna kadar bloody kowalski. bilmiyorum, bu konuda aslinda cake ekibiyle konussaniz daha iyi olur... son yillarda ne yerler ne icerler haberim yok ama zamaninda iki sarkilarindan biri klasik amerikanlar uzerineydi.
Monday, March 16, 2009
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
4 comments:
ya ortayaş bunalımımı artık nedir bilemiyorum.hiçbir film bana şaane gelmiyor,kovalskide de aynı oldu yatıp kalan kısmı yarınmı seyretsem ffağan oldum böyle:S
konu biraz fazla kilişe gibi geldi bana...ama dediğim gibi bende birşey var.geçen akşam conmakleyni bile tamamen izleyemedim,o yüzden tenkitin fazla uzerinde durmamak lazım...
konu dedigin gibi, klise sayilabilir. gran torino da oyle cok buyuk bir film degil, fakat benim hosuma gitti mi? ziyadesiyle... orta yas bunalimi midir bilmiyorum ama, bir filmi tv'den kanepe konforu ile izlemek ve sinemada yegane odagimiz perde(tabii yanimizda manita yoksa) biciminde izlemek arasinda 72 model bir ford gran torino ve 2009 capon arabasi arasindaki kadar fark var. iyiyle kotu arasinda kocaman bi fark var. seninle benim aramda irice bir fark var.
filim evde izlenir.
çarşı.
golnumuzun kosku, sinema salonudur.
cArsi
Post a Comment