Wednesday, June 30, 2010

little sweet sixteen surfin' usa

su siralar digiturk'te "cadillac records" donuyor. 50ler amerika'sinda toplumsal alandan yuksek bir momentle itilmis olan siyahlarin "rock and roll" piyasasinda palazlanma ve efsanevi "chess records" araciligiyla var olabilme hikayesini anlatiyor. siyah cenahta cevher cok ancak ticari girisim ve isletme ozgurlukleri olmadigindan, amator muzigi yasal yoldan ticarilestirecek, yani bu cevherleri isleyecek beyaz bir adama ihtiyaclari var. leonard chess (adrian brody) bu dogrultuda onlarin aradiklari, ya da onlari arayan adamdir. gayriresmi bir duzlemde king of new york'daki christopher walken'in konumunu andiriyor sanki? acaba gercekten onlara yakinlik hissettigi icin mi, yoksa yonlendirilmeye acik ezilen sinif uzerinden rant mi sorusunu ortaya atis serbest. yine de insafli olmak gerek, bence en onemli ortak ozellikleri ikisinin de cesur birer adam olmalari.

cadillac records adina daha onemlisi, muzik tarihine onemli bir lokasyon chicago'dan dusulen notlari film seridinden okuyabilme imkani. kadro hem dunun, hem de bugunun devi. chuck berry (mos def), muddy waters (jeffrey wright), etta james (beyonce) ve daha fazlasi. Bu didaktik yapim ornegin bu yasima kadar hep dikkatimi cekmis olup hic de uzerine gitme ihtiyaci duymadigim, belki bir copanogluna ihtimal dahi vermedigim chuck berry'nin "sweet little sixteen"i ile beach boys'un "surfin' usa"i arasindaki benzerligi de acikliga kavusturuyor. film bize yalan soyleyecek degil ya, beach boys alenen sarkinin ezgisini calmis ve uzerine kendi sozlerini okumus. nitekim berry'nin yillar sonra hak ve ozgurluklerin de kazanimiyla actigi dava nihayet 2000 li yillarda bir milyon dolarlik tazminatla sonuclanmis. oh olsun soluk benizliye, ne diyeyim. ayrica amerika'daki "british invasion" denen dalganin (korpecik rolling stones ve beatles gibi) muthis etkilendikleri bu sahislarin (misal sifiri tuketmeye bir kalmis muddy waters) muzik dunyasina, hatta dunyaya kazandirilmasi ve buyuyerek olumsuzlesmesindeki rolunu de ogreniyoruz. izlememis olanlara hararetsiz tavsiye ederim. hararet icin de su an tuketmekte oldugum, bizim icin gec ama gedigine direkt bir kesif olan ice-tea'yi hararetle tavsiye ediyorum. bir dakika yahu, galiba ise yaramiyor bu meret? :S


Sunday, June 13, 2010

lé havle...

saat 02.00'de e-mail bakmaz olaydim; saka mi gercek mi ayirdina varamiyorum. komposizyondan da hicbir sey anlamadim. bir ev vaadediyor olamazlar. test amaciyla gonderilmis, beni mi test ediyorlar? test amacli oldugu icin dikkate almayacakmisim. asil bu amaci dikkate alirim. isiniz gucunuz yok mu beyler?

dayanamiyorum, galiba Binali Yildirim'i sohbet etmeye davet edecegim :S