Saturday, November 27, 2010

aymforriyl























Olay şu;

Norwich Sanat Merkezi'ndeki Manic Street Preachers konserinden sonra NME muhabiri Richey James'in yanına gelerek ona, değerlerini ve müziklerinin ne kadar sahici olduğunu filan sorar. Amacı -eğer öyle birşey gerçekten varsa- punk felsefesinin istismar edilmediğinden emin olmaktır. James bu soru karşısında yanında taşıdığı jileti çıkartıp koluna jilet yardımıyla "4 real" yazar. Sonrasında hastane koşuşturmacası, 17 dikiş filan... Sene '91.

10 puanlık uzman sorusu;

James'in giydiği tshirt'ün üzerinde tam olarak ne yazıyor? Dahası, dostumuz bu yazıyla bizlere ne anlatmaya çalışıyor?

(tamam, iki soru oldu farkındayım. ilki kısa cevap, ikincisi essay. Süreniz başladı)

Wednesday, November 10, 2010

Radical Chic



They were true embodiment of the term "radical chic". They had style, they had trends. They were popular, they had panache. When Andreas Baader eventually captured in a nationally televised siege in a Frankfurt neighborhood, he had the presence of mind to keep his Ray Bans on as he was being dragged into a police van, a bullet in his thigh. As word spread that the Baader-Meinhof Gang apparently preffered to steal the speedy little BMW 2002 sports car, people began to joke that BMW was actually an acronym for Baader-Meinhof Wagen.





Onlar "Radikal şık" deyiminin tam da vücut bulmuş haliydi. Tarzları, akımları vardı. Popüler ve gösterişliydiler. Andreas Baader ülke çapında yayınlanan bir kuşatma ile Frankfurt'ta nihayet yakalandığında, polis aracına taşınırken kalçasında kurşun gözlerinde Ray Ban'leri ile akıllarda yer etti. Söylentilere göre Baader - Meinhof tayfası küçük ve süratli bir spor araba olan BMW 2002'leri çalmayı tercih ediyordu. Öyle ki, insanlar artık "BMW aslında Baader Meinhof Wagen'in kısaltmasıdır" diye şakalaşıyordu.






The Gun Speaks" isimli kitabın giriş bölümünden

Saturday, November 6, 2010

kill your id01s - even if it is d10s


kızacak bi'şey yok aslında. o zamanlar herkes slip giyiyordu. Maradona da her daim olduğu gibi biraz ileri gidip sporcu baldırlarını gösterecekti elbet :S

truth... covered in security

Otobiyografik sarkilardaki gercegin, bir sekilde bugunu gecmis zamana evriltmek; bir duyguyu, arkadasi ya da kadini, her neyse onu alip bitmis ve hakkinda kat’i olabildiginiz bir sey haline getirmek oldugunu farketti. Bunu bir cam kaseye koymaniz, bakmaniz ve anlamini yitirene kadar dusunmeniz gerekir, ve O da tanidigi, evlendigi ya da babalik yaptigi herkese bunu uygulamayi basarmisti. Hayat hakkindaki gercek ise hicbir seyin siz olene kadar bitmedigidir, ki o zaman bile arkanizda bir suru sallantida hikaye birakmissinizdir… Sarki yazmayi biraktiktan sonra uzun bir sure sarki-yazarligina ait zihin aliskanliklarini korumayi basarmisti, ancak belki simdi bunu da birakma zamaniydi.


Duzgun ve yaklasik etkiyle ceviremedigim endisesiyle, Ingilizcesi olanlar icin asli:

The truth about autobiographical songs, he realized, was that you had to make the present become the past, somehow: you had to take a feeling or a friend or a woman and turn whatever it was into something that was over, so that you could be definitive about it. You had to put it in a glass case and look at it and think about it until it gave up its meaning, and he’d managed to do that with just about everybody he’d ever met or married or fathered. The truth about life was nothing ever ended until you died, even then you just left a whole bunch of unresolved narratives behind you. He’d somehow managed to retain the mental habits of a songwriter long after he’d stopped writing songs, and perhaps it was time to give them up.

Nick Hornby - Juliet, Naked

























PS: Ortak, henuz okumadiysan dert etme, "spoil" olan hicbir sey yok. Ölen karakterin kim oldugunu soylemedim :S

Friday, November 5, 2010

hell yeah



a man is a success if he gets up in the morning and goes bed at night and in between does what he wants to do.
Dylan