Monday, June 9, 2008

kort merkez, alkis dolu her kez

Genclik ve Spor ayi Haziran’da kutsal spor ayinleri birbiri ardina siralanirken, tatil denklemleri ile kafayi bozmus insanlara asagidan bakan, muhtemelen koca bir yaz Istanbul’dan iki gunden daha uzun sureligine kacamayacak benim gibiler icin bir nefes sihhat gibi... Formula-1 en heyecanli şikana girerken, darginlarin baristigi futbol bayrami Avrupa Sampiyonasi da starti aliverdi. Ama bunlarin en asil tamamlayicisi, yazin habercisi sayilan, vize-final donemlerinin iki sadik eslikcisi, Avrupa’li iki Grand Slam tenis turnuvasi. Gectigimiz haftasonu bunlardan Fransiz olani Roland Garros'un final gunleriydi.

Tenis, bu yasinda cok fazla cesitlilige ve denenmemis/gorulmemise pek acik bir spor degil. Sporun bu olgun caginda ezber bozup yenilikler sunabilmek, ancak bu spor icin yaratilmis ozel oyuncularla (Federer gibi) mumkun kilinabiliyor. Ki belki de aslinda sunulan pek cok yenilige bir zamanlar bir kortta sahit olunmustu. Hal boyle, varyasyon ve yaratim alani da kisitli olunca oyuncular babinda sekil-semal on plana cikiyor. Teniscinin giyiminden hal-tavrina, uzun bir ralli esnasindaki yuz ifadesinden sevinme bicimine kadar topsuz alanda nice unsur algilarin/alicilarin ayarlariyla oynayabiliyor. Tenis bunyesinde moda, tarz ve dizaynin yeri malum. Ornegin Lacoste, Fred Perry (ki zaten kendisi eski bir teniscidir) gibi “premium-class“ markalar icin tenis arenasi hep ilgi cekici bir vitrin olageldi. Ancak sporun pek cok dalinda oldugu gibi, teniste de dizayn hadisesi yerini performans kaygisina birakirken, kiyafetler salas otesi, kaba-saba, goz zevki ve ahenk bozucu, uzay-stili cizgilerde bir dizayna burundu. 80lerde jean altina bir Ivan Lendl ayakkabisi, ya da halen gunumuze kadar degismeden gelebilmis bir cift Stan Smith giymek, donemin tabiriyle epey “forslu” iken, bugun herhangi bir cift tenis ayakkabisini pacalari icine alabilecek bir jean kesimi sizi hip-hop’a mecburen yaklastiracaktir. Boris Becker’ler, Stefan Edberg’ler sortlari icine soktuklari t-shirtleriyle iki dirhem-bir cekirdek tenis oynarken, simdi kapri’ler (Nadal’in durumu gercekten icler acisi), sortun boyuna varan t-shirtler, topuklu-yuksek tabanli ayakkabilar filan cirit atiyor. Ayrica tenisin rengi zannettigimiz “beyaz”, bu fosforlu/pastel renk cumbusu icinde –korttaki sadik seyirciler de olmasa- tarihe karismak uzere...

Bu kisitlar icerisindeki sekil-semal meseline donersek; masamda (sirketteki diger pekcok masada oldugu gibi) bir adet adidas takvimi var. Mayis ayinin konuk kapak sporcusu Ana Ivanovic, yani daha aylar oncesinden bu blogun gonul bahcesindeki yerini ayirtmis Sirp tenisci. Aylardan haziran olmus, fakat masalari gezdigimde takvimlerin buyuk cogunlugu halen Mayis ayini gosteriyor. Hatta kapagi talihsiz bicimde yunan heykeli kivaminda erkek bir yuzucunun resminin kapladigi Haziran ayina cevirmis bir arkadasa, bir grup erkek olarak rencide edici olmayan, fakat saskin/sukut-u hayale ugramis bir ifade ile bakmamiz sexist ya da homofobik bir refleksten degil, Ana’ya olan bagliligimizdandir :S Bu genc kiz Avustralya’da finalle yetinmisti, fakat bu kez toprak kortta kupayi istedi, ve aldi. Finalde kizkardesimiz Safina ile karsilasti. Sekil-semal itibariyle Safina gibi bir teniscinin tenisseveler gonlunde taht kurmasi hakikaten zor. Ama kendisini Marat’in kizkardesi olusundan midir, bir japon cizgi film karakterini andiran, kazanma hirsi ve ciddiyeti icinde dogal sekillenen komik mizaci ile midir bilinmez, Jelena Jankovic’lerden, Sanchez-Vicario’lardan ayiran sevimli/sempatik bir yan var. Sevdik kendisini, yine bekleriz. Ancak tebrikler once Ana’ya. Boyle fizik ve guzelligiyle on planda olan kadin teniscilerin –Kournikova, ya da Dokic gibi- akibetine ugramadigi icin... (Sharapova gibi somurtkan ve hirs kupu bir psikopat kaide disidir).


Erkeklerde kazanan surpriz degil. Clay-Master bu kutsal "toprak"i da pas gecemezdi. Ancak bu kadar ezici ve kolay bir galibiyet de beklemiyordum. Yalniz bu genc adamdaki sisme karsisinda dehsete kapilmamak mumkun degil. Hani biliriz, toprak kort dayaniklilik isidir ve Hispaniklerin tekelindedir. Fakat bu bildigimiz Hispanik-toprak kort ezberi degil. O ezber Sergei Brugera, Gustavo Kuerten, Albert Costa, Carlos Moya gibi makul olculerde, hatta kimisi ince-ciroz adamlara tekabul eder. Bu baska bir sey. Insan degil diyecegim, ayip olacak. Yoksa goz diktigi Wimbledon icin ozel bir kas yapisi mi gelistirdi... Zaten diger emsalleri Wimbledon’da daha bastan cuvallarken (Brugera haysiyet yapip hic katilmazdi) bu genc sonuna kadar zorlayip finale cikiyor, cim kort performansini her yil biraz daha gelistiriyor. Neden olmasin? Su haliyle mumkunse olmasin. Federer hegemonyasi yuzunden hayatindan sogumus ben dahi bu gence karsi mucadele etmenin adil olmadigini dusunmeye basladim. Hatta umarim Fed-Ex grand-slam sampiyonlugu rekoru yolunda girdigi tikanikliktan cikar ve fazlasiyla hakettigi rekorun sahibi olur.

5 comments:

Anonymous said...

şimdi takip etmiyorum gerçi ama evet roland garros ve wimbledon final zamanlarında iyi gidiyordu, hatırlarım. :)

bruguera'yı çok severdim ben. toprak kortun 1 numarasıydı bana göre. wimbledon'da da goran ivanisevic favorimdi, gerçi hep ace'lerle iş bitiriyordu ama olsun.

yazıyı sevdim, bana sergi'yi hatırlattı işte.

Anonymous said...

evet gercekten de o ozel kaslari gelistirmis. koskoca vimbildin i bir toprak cocuguna kaptirdik, olcak is diil. musabaka sonrasi kraliyet ailesi, real madrid baskani filan derken... herhalde bir kristof kolomb kaldi sarilip koklasmadigi ispanyol buyugu -ki kristof ispanyol olsa onu da yapardi :s

federer in vakur durusu, hepsine yeter.

natti said...

asil wimbledon finali kasetlere kaydedilip evladiyelik olarak saklanmaliydi. onun hakkinda da bir yazi bekledik ama tabi mubarek uc aylar.

siz demediniz ama bakiniz "baron von slam" ne demis:

"The winner is known now and you have to give credit," said Becker, winner of six grand slam tournaments, including three at Wimbledon.

"In the world rankings there is still a number one called Federer but if you ask anyone in the world of tennis, who is considered the number one player in the world it is the winner of the French Open and Wimbledon.

olmadi 18'inde fedex'in unvanini elinden alirken yazarsiniz rafa'yi. signed/sealed/delivered.

dolphinished monkey business said...

haklisiniz, wimbledon finali belki bu finalden daha fazla sozedilmeyi hakediyordu. pazar gunu saat 1600 sularindan gece neredeyse 2200'e kadar bir heyecan firtinasi yasadik. yagmur aralari bile ilac niyetineydi (ki fedex icin kati suretle oyleydi, her yagmur arasinin ona bir geri-donus kazandirdi fikrindeyim), hem zevkli finali tum gune yaydi, hem de arada soluklanma sansi verdi.

saniyorum bastan sona cok fazla yorum, oge ve acilim barindirdigi, ve beyaz ekrana naklen yayin araci olarak su emektar klavyenin yetmedigi bir final oldugu icindir ki final yorulamadi. borcumuz olsun efendim, bir dahaki wimbledon ile telafi ederiz. muhtemelen replikasi olacak.

tek bir yuvarlama yapayim, rafa 18'i coktan devirdi, damizlik oldu, 23'e basti. 18 olmasa da 25'e kalmaz alir birinci sirayi.

natti said...

eaa 18'i derken ayin 18'ini kastediyordum efenim. ranking'in aciklanacagi tarih olarak...yanlis anlasilmasin. ha 18'in mukaddes bir sayi olarak gonlumuzdeki yeri ayridir :)