Wednesday, July 23, 2008

kotuluk yap, icine at













Bir zamanlar hayatini Sirbistan devlet baskanligi ve insan kasapligiyla donusumlu olarak idame eden, basta Srebrenista'daki Bosnaklar olmak uzere on binlerce insanin katliamindan sorumlu tutulan Radovan Karadzic 13 yillik kiyak kacakligin ardindan Belgrad’da bir belediye otobusunde karga tulumba yakalandi. Gecirmis oldugu fiziksel metamorfoz sonucu suc kozasindan cikip 13 yillik bir ozgurluge ucmak kelebeklere buyuk haksizlik teskil edecek bir metafor ya, neyse. 92-96 arasi ortaligi mezbaaya ceviren katliam organizatorunun katlettigi kitlenin ardil jenerasyonlari icin bu haber yanan bagirlara su serpici ufak bir fiskiyedir elbet. Ancak halen yandaslarinin bulunmasi ve bu yandaslarin dovizler-sloganlar esliginde meydanlara akmasi belki de yaralari daha da derinlestiriyor. Etnik temizlik arkadasi Slobodan Milosevic abuk-carpik yargi sureci henuz sonlanmadan, cezasi dogru durust belirlenmeden hucresinde “eceliyle olen diktatorler” (a.k.a. “death without assassination”) listesine girerek isledigi insanlik suclarinin odulunu almisti. Bugune dek yaptiklari yanina kalmis Karadzic’in omrunun de pek olagan bir sona vefa edeceginden supheniz var mi?

Bir ilginc nokta da kasapliktan kiyak emeklilik sonrasi Karadzic’in yepyeni bir kimlik, isim, hayat ve meslekle 13 yillik sefa donemini doktorluk yaparak gecirmis olmasi. Kim bilir, belki de Marathon Man filmindeki eski bir SS kurmayi olan, Auschwitz’in “beyaz melegi”, ozellikle saglam dislere uyusturmadan yaptigi operasyonlarla iskence alemine adini altin harflerle yazdirmis meshur dis doktoru Szell’den etkilenmistir...

Monday, July 14, 2008

biz gideriz tatile hey taaa-tiii-leeee

O canim (a sapkali ve uzun) 'tatil basliyor' programlari yok artik. kimse tum zamanlarin en palmiyeli sarkilari esliginde kafasini havuzdan cikartip "alkollu meyve kokteyli"ni yudumlamiyor. ya millette para yok, ya da oteller / tur sirketleri televizyon reklamlarinin yeterince faideli olmadigini filan dusunuyorlar. Gerci onlar yok yere dusunmez, ellerinde illa belgeler, istatislikler ve daha neler neler vardir. Bes yildizli bir otele kapanip, tereyagindan heykeller arasina serpistirilmis koca tepsilerden turlu turlu yiyeceklerle tabagini tepeleme doldurmak, havuz basinda otururken bir anda uzerine kosturup suluk gibi yapisan animatorlerin kurguladigi dandik oyunlarla sosyallesmek isteyenler, demek ki rotalarini baska kanallardan faydalanarak ciziyorlar.


Gelgelelim, baska turlu bir eglence/dinlence anlayisini benimseyen, bunyesini cilgin kalabaliklardan uzak tatillere salmak isteyen romantik entelektuel kitle ise kendi komunitesi (var mi acaba boyle bir kelime? komunite...) ile hareket ediyor. mesela sevan-nisan haciboyaciyan in murekkebine saglik Kucuk Oteller Kitabi adli sahaser, sadece oda+kahvalti hizmetine bes yildizli otel parasi alan sempatik aile isletmelerini onlar icin tanitiyor. Haksizlik etmeyelim, bu otellerin hemen hepsinde begonvil kokulariyla uyanmak ve ev receli yemek gibi dehsetengiz dogalliklar var (ki dogal lik kavraminin curumuslugunden daha bir onceki blog girdisinde bahsetmistik. anilar cok taze...) . Kesfedilen kimi kucuk oasis ler ise bir sure sonra cekirge akinina ugruyor. Cok guzel ve issiz bir koy (village or bay) birkac sene icerisinde turizm ekonomisinin hizli yayilimi sayesinde ciddi degisime ugrayabiliyor. Kapitalizm boyle isliyor. once ham/endustriyel sureclere ugramadan faydalandiginiz bir gida (50 yil once recel), daha sonra kimyasal katkilarla supheli hale geliyor (80lerden itibaren recel) ve bir sure sonra ilki gibi olana orijinal degerinden cok daha fazla para odeyerek sahip olabiliyorsunuz (bugun organik recel). Butik otel isi, bu hesap bir numero iste.



Velhasil, biz de bos durmadik ve siz "ona karsiyim, buna dusmanim"cilar icin 2 farkli secenek hazirladik. Alterednative seyahat iftiharla sunar:

#1 ) exotic asia









#2) crazy ibiza





isteyene "hersey dahil" , istemeyi bilmeyene ekmek yok.



Saturday, July 12, 2008

yesil is the answer (soru neydi?)

Alisik oldugumuz yaz ekranlari genel itibari ile otel tanitimlari, populer kisilerle yazlik mekanlarda icra edilen zeytinyagli sohbetler ve benzeri tatil (yani bireyin kendisini vasat'a teslim ettigi zaman dilimi) odakli konulari muhteva eder. Oysa bu sene, kentli insanlarin uzun suredir varligini hissettigi ve yasimini onunla mucadeleye ve O'na adapte ettigi bir sorun, bazi gunes sarisi deniz mavisi konularin onune geciyor ve NTV ekraninin uzun sureli dosyasi haline geliyor. Buyur burdan yak?



Karbon gazinin futursuzca salinimi, topragin hunharca kirletilmesi, tabiatin fabrika ayarlari ile hayasizca oynanmasi neticesinde insandan sonra gidalarin da onlenemeyen "seylesmesi" ve yasamin dogup yayildigi mavi gezegende turlerin giderek azalmasi; insanin, kendi kotucul varligi yetmezmis gibi bir de kadim dostu ve mert dusmanina; "doga"ya guvenemeyecegini ogretti. Bu durum toplumsal tarih icerisinde, ciddi ve suratli bir alt ust olusa isaret ediyor. Aklin var oldugunu bildigimiz ilk gunden bu yana insan topluluklari hep dogaya ya da onun bilinmezliklerine saygi duygu, yetmezmis gibi bu bilinmezliklerin sebebi ve hakimi olan bir yaraticiya tapindi. Oysa gelinen su gri gunde, fen bilimlerinin (Turkce-Matematik mezunundan bu kadar spesifik/nokta atisi bilim gruplandirmasi beklenmemeli) doga uzerindeki hakimiyeti oyle bir noktaya vardi ki, artik onun barindirdigi bilinmezlikler/sirlar kutsal anlamlari degil, habis urlari ve genc / acili olumleri cagristiriyor. Daha dune kadar topraga bagimli olduguna, ondan geldigine ve yine ona donecegine inanan insan, bugun topraktan geleninin gercekliginden kusku duyuyor. Bir domates nasil olur da dostluguna ve faidesine guvenemeyegeniz bir varliga donusur? Sinema tarihinde daha once Little Shop of Horrors da etobur, dev, yamyam cicek ya da Batman cizgi/film dizisinde Poison Ivy (akliniz Drew Barrmore a gitmesin, Uma Thurman verelim?) karakterleri ile zuhul eden yesil tehlike (yeri gelmisken, ben o " yuruyen agac / aglayan ejderha " edebiyatindaki cevreci temayi algilayabilmis degilim), en nihayetinde -bence hayli basarili bir yonetmen olan Shyamalan'in ultimate filmi- The Happening de kendi varligini tehdit eden homo sapiens sapiens cinsine karsi olumcul bir savunma mekanizmasi gelistirmis ofkeli bir son olarak karsimiza cikti. Artik yesilin insan eliyle yaratacagindan degil bizzat kendisinden korkuyoruz. Belki biraz da vicdan azabi vardir...belki biraz nane...belki bir gun sehre bir film gelir... [How to be a sentimental person session #1: belki ile baslayip, fiilin genis zaman cekimi ile son bulan cumleler hep uc nokta ile bitirilir ve en asil duyguyu barindir icinde]

Sozun ozu, mevzu cok ciddi. (Bok) dumani uzerinde G8 zirvesinde dahi en uzun mesainin ayrildigi gundem, sera etkisi yapan allahsiz gaz saliniminin belirlenecek bir ileri tarihten itibaren dusurulmesi idi. Siz hic bu tip -dunya siyasi creme de la creme nin katilimci oldugu- bir toplantidan "calisma saatlerinin 2040 yilindan itibaren yuzde elli azaltilmasina" ya da "savaslarin yuzyilin ikinci yarisindan itibaren kademeli olarak sonlandirilmasina" dair bir karar duydunuz mu? Duyumazsiniz, cunku bu yukaridaki fantastik orneklerin kapitalizmin varligini sonlandiracak, kagit uzerinde ispatlanabilir etkisi yok. Oysa kuresel tahribatta formul cok basit; bu hizla giderse uzerinde yasam, uretim, satim veya herhangi bir baska faaliyet yurutulecek bir gezegen kalmayacak. Tabii, meseleye tersten bakip daha septik bir bakis acisi ile butun bu cevreci safsatanin aslinda diger sorunlari perdelemek icin kullanildigina inananlar olabilir. Ben inanamam.

Siyasi kimliklerin tasinmasinin hayli agirlastigi / demode oldugu erken 21. yuzyil dunyasinda kurulumu oldukca zahmetsiz ve toplumsal algiladaki yeri buyuk oranda muspet "cevreci" kimligi, populer sahislar / televizyon insanlari icin de rasyonel bir tercih. Iste NTV nin yaz yayini tam da bu noktada kendisini ele veriyor. Organik yemek tarifleri ve diger saglikli yasam programlarinin hitap ettigi kitle, dogayi tahrip endeksi'nde oyle tahmin ediyorum ki zirveyi paylasan (50.000 denegi izlemeye gerek yok. Ofise arabayla giden ile esegini tarlaya suren'in " 24 saatlik karbon salimi / per capita " hesabi ilkinin yuzunu kizartir. Ikincisi de zaten bir sey anlamaz) sosyal katmanlarin uyeleri. Yani ortada cetrefilli bir acmaz var; yikimin durdurulmasini ve doganin restorasyonun onu kirletenler mi saglayacak, yoksa organik/saglikli yasam zimbirtilarina ulasamyacak olan ve yikimdan en cok zarar goren koyluler ve kent yoksullari mi? Durumun aldigi vahim hal, aslinda herkesin kafasini kurcaliyor, butun hayatlari dogrudan etkiliyor ve dolayisiyla tahribati engelleyecek her turlu caba desteklenebilir. Cumhuriyetci Mccain ile Obama arasindaki aci, liberal sol Nader ile Obama arasindaki acidan cok daha dar olabilir. Ancak sera gazi saliminda acik ara dunya lideri olan ulkenin baskanlik secimlerinden, yesil gundeme biraz daha duyarli oldugunu bildigimiz Obama'nin galip ayrilmasini dilemek de ayip degil. Mevzu oyle yakici ki, sahip oldugum "aciliyet duygusu" (bu lafi da cok tuttum. en az "politik dogruculuk" kadar ham bir ceviri) gelismemis tembel aktivizmi'ni dahi harekete geciriyor. Gelinen noktada ve gorunen karanlik gelecegi degistirebilmek adina; organik beslenmenin yayilmasindan, tarimda hormon ve ilac kullaniminin topyekun yasaklanmasina; kisisel tuketimin dusurulmesini tesvikten nukleer santrallere karsi koymaya kadar; bireysel den toplumsala butun olceklerde, militan cevrecilikten parlamento duzeyine butun duzlemlerde her turlu cevreci inisiyatif desteklenmeyi ziyadesiyle hak ediyor.
Begenmeyene soyle bir onerim ol'cak: