Saturday, July 12, 2008

yesil is the answer (soru neydi?)

Alisik oldugumuz yaz ekranlari genel itibari ile otel tanitimlari, populer kisilerle yazlik mekanlarda icra edilen zeytinyagli sohbetler ve benzeri tatil (yani bireyin kendisini vasat'a teslim ettigi zaman dilimi) odakli konulari muhteva eder. Oysa bu sene, kentli insanlarin uzun suredir varligini hissettigi ve yasimini onunla mucadeleye ve O'na adapte ettigi bir sorun, bazi gunes sarisi deniz mavisi konularin onune geciyor ve NTV ekraninin uzun sureli dosyasi haline geliyor. Buyur burdan yak?



Karbon gazinin futursuzca salinimi, topragin hunharca kirletilmesi, tabiatin fabrika ayarlari ile hayasizca oynanmasi neticesinde insandan sonra gidalarin da onlenemeyen "seylesmesi" ve yasamin dogup yayildigi mavi gezegende turlerin giderek azalmasi; insanin, kendi kotucul varligi yetmezmis gibi bir de kadim dostu ve mert dusmanina; "doga"ya guvenemeyecegini ogretti. Bu durum toplumsal tarih icerisinde, ciddi ve suratli bir alt ust olusa isaret ediyor. Aklin var oldugunu bildigimiz ilk gunden bu yana insan topluluklari hep dogaya ya da onun bilinmezliklerine saygi duygu, yetmezmis gibi bu bilinmezliklerin sebebi ve hakimi olan bir yaraticiya tapindi. Oysa gelinen su gri gunde, fen bilimlerinin (Turkce-Matematik mezunundan bu kadar spesifik/nokta atisi bilim gruplandirmasi beklenmemeli) doga uzerindeki hakimiyeti oyle bir noktaya vardi ki, artik onun barindirdigi bilinmezlikler/sirlar kutsal anlamlari degil, habis urlari ve genc / acili olumleri cagristiriyor. Daha dune kadar topraga bagimli olduguna, ondan geldigine ve yine ona donecegine inanan insan, bugun topraktan geleninin gercekliginden kusku duyuyor. Bir domates nasil olur da dostluguna ve faidesine guvenemeyegeniz bir varliga donusur? Sinema tarihinde daha once Little Shop of Horrors da etobur, dev, yamyam cicek ya da Batman cizgi/film dizisinde Poison Ivy (akliniz Drew Barrmore a gitmesin, Uma Thurman verelim?) karakterleri ile zuhul eden yesil tehlike (yeri gelmisken, ben o " yuruyen agac / aglayan ejderha " edebiyatindaki cevreci temayi algilayabilmis degilim), en nihayetinde -bence hayli basarili bir yonetmen olan Shyamalan'in ultimate filmi- The Happening de kendi varligini tehdit eden homo sapiens sapiens cinsine karsi olumcul bir savunma mekanizmasi gelistirmis ofkeli bir son olarak karsimiza cikti. Artik yesilin insan eliyle yaratacagindan degil bizzat kendisinden korkuyoruz. Belki biraz da vicdan azabi vardir...belki biraz nane...belki bir gun sehre bir film gelir... [How to be a sentimental person session #1: belki ile baslayip, fiilin genis zaman cekimi ile son bulan cumleler hep uc nokta ile bitirilir ve en asil duyguyu barindir icinde]

Sozun ozu, mevzu cok ciddi. (Bok) dumani uzerinde G8 zirvesinde dahi en uzun mesainin ayrildigi gundem, sera etkisi yapan allahsiz gaz saliniminin belirlenecek bir ileri tarihten itibaren dusurulmesi idi. Siz hic bu tip -dunya siyasi creme de la creme nin katilimci oldugu- bir toplantidan "calisma saatlerinin 2040 yilindan itibaren yuzde elli azaltilmasina" ya da "savaslarin yuzyilin ikinci yarisindan itibaren kademeli olarak sonlandirilmasina" dair bir karar duydunuz mu? Duyumazsiniz, cunku bu yukaridaki fantastik orneklerin kapitalizmin varligini sonlandiracak, kagit uzerinde ispatlanabilir etkisi yok. Oysa kuresel tahribatta formul cok basit; bu hizla giderse uzerinde yasam, uretim, satim veya herhangi bir baska faaliyet yurutulecek bir gezegen kalmayacak. Tabii, meseleye tersten bakip daha septik bir bakis acisi ile butun bu cevreci safsatanin aslinda diger sorunlari perdelemek icin kullanildigina inananlar olabilir. Ben inanamam.

Siyasi kimliklerin tasinmasinin hayli agirlastigi / demode oldugu erken 21. yuzyil dunyasinda kurulumu oldukca zahmetsiz ve toplumsal algiladaki yeri buyuk oranda muspet "cevreci" kimligi, populer sahislar / televizyon insanlari icin de rasyonel bir tercih. Iste NTV nin yaz yayini tam da bu noktada kendisini ele veriyor. Organik yemek tarifleri ve diger saglikli yasam programlarinin hitap ettigi kitle, dogayi tahrip endeksi'nde oyle tahmin ediyorum ki zirveyi paylasan (50.000 denegi izlemeye gerek yok. Ofise arabayla giden ile esegini tarlaya suren'in " 24 saatlik karbon salimi / per capita " hesabi ilkinin yuzunu kizartir. Ikincisi de zaten bir sey anlamaz) sosyal katmanlarin uyeleri. Yani ortada cetrefilli bir acmaz var; yikimin durdurulmasini ve doganin restorasyonun onu kirletenler mi saglayacak, yoksa organik/saglikli yasam zimbirtilarina ulasamyacak olan ve yikimdan en cok zarar goren koyluler ve kent yoksullari mi? Durumun aldigi vahim hal, aslinda herkesin kafasini kurcaliyor, butun hayatlari dogrudan etkiliyor ve dolayisiyla tahribati engelleyecek her turlu caba desteklenebilir. Cumhuriyetci Mccain ile Obama arasindaki aci, liberal sol Nader ile Obama arasindaki acidan cok daha dar olabilir. Ancak sera gazi saliminda acik ara dunya lideri olan ulkenin baskanlik secimlerinden, yesil gundeme biraz daha duyarli oldugunu bildigimiz Obama'nin galip ayrilmasini dilemek de ayip degil. Mevzu oyle yakici ki, sahip oldugum "aciliyet duygusu" (bu lafi da cok tuttum. en az "politik dogruculuk" kadar ham bir ceviri) gelismemis tembel aktivizmi'ni dahi harekete geciriyor. Gelinen noktada ve gorunen karanlik gelecegi degistirebilmek adina; organik beslenmenin yayilmasindan, tarimda hormon ve ilac kullaniminin topyekun yasaklanmasina; kisisel tuketimin dusurulmesini tesvikten nukleer santrallere karsi koymaya kadar; bireysel den toplumsala butun olceklerde, militan cevrecilikten parlamento duzeyine butun duzlemlerde her turlu cevreci inisiyatif desteklenmeyi ziyadesiyle hak ediyor.
Begenmeyene soyle bir onerim ol'cak:




No comments: