Daha once “watch more tv” basligi altinda Cronenberg’in Videodrome’undan ozlu sozleri surada araklamistik. Benim bu basligi kullanisim ise boylesine bir derinlik tasimayip, cok daha pragmatik bir onermeye dayaniyor.
Muzisyen olmasi bir yana, benim icin muzik medyasinin duayeni Jools Holland’dir ve sahsen ona cok sey borcluyum. En etkileyici performanslari onun sovunda izledim, en onemli kesiflerimi de onun programlari sayesinde yaptim. Konuklara gosterdigi ve onlardan gordugu saygi, gruplar arasi gecis, bir grubun performansi esnasinda diger bir sahnedeki sanatcilarin olduklari yerde tempo tutmasi, etkilenmis yuz ifadeleri, performans sonrasi grubuna gore farkli kopan alkis, sarki aralarindaki sohbetler, tum gruplarin enstrumanlariyla birlikte yaptiklari “intro” veya “outro”, eger Holland’in cok sevdigi bir isimse anonsun basina mutlaka “marvelous”, “wonderful”, “fantastic” sifatlarindan birini yerlestirmesi, eger yeni cikmis bir albume muteakipse album kapagi veya temali sahne dekorlari, etnik vurgulu “world music”e mutlaka yer veren 1-2 sahne, Holland’in piyanoyla eslik ettigi sarkilar ve daha nice detay bir araya gelip guclenerek beni her turlu ruh halimden cekip almayi basarir. Programin sanki bir buyusu vardir ve tum katilimcilar kariyerlerinin zirvelerini yaparak o sarkiya ait en iyi performansi orada sergiler. Yeniler icin de tam tesekkullu bir vitrindir.
Gozlerimi kapattigim kisacik bir anda hepsini televizyondan izledigim, Jools Holland’da benim icin en iyi performanslar gozumun onunden bir film seridi gibi gecer. Radiohead- The Bends ve Paranoid Android (ikisi arasinda secim yapmak zor), Tricky – Black Steel, The Auteurs- Lenny Valentino, Manics- A Design For Life, Smashing Pumpkins- Ava Adore, Foo Fighters- Everlong, Sonic Youth- Sugar Kane, rahmetli Kirsty MacColl- England 2 Colombia 0, At The Drive-in- One Armed Scissor, Air-Sexy Boy, Jamiraquai- Alright, Blur- Universal, Paul Weller- Wild Wood, Paul Weller-Sunflower, Ocean Colour Scene-The Day We Caught The Train, Pulp- I Spy, Pj Harvey- Down By The Water, Nick Cave and The Bad Seeds – Do You Love Me, David Bowie- Something in the Air, Idlewild- Little Discourage, Ash- Teenage Kicks, Elastica- Connection, Stereophonics- Local Boy In The Photograph, Catatonia- Dead From The Waist Down ve simdi bilincim duzeyime su anda ulasmayan bir suru performans… e2 programin muzikal dehasini kesfedip ithal etmeye basladigindan beri bile unutulmazlarim arasina girenler oldu: Sonic Youth- Teenage Riot (2009) gibi…
Birkac ay once, Londra’da bir otel odasinda Later with Jools Holland’i izledim. Esasen burada bir gariplik yok, tam hatirlamasam da saniyorum 95’lerden beri yapmadigim bir sey degil. Izledigim en guncel Holland programi olmasi ihtimali disinda farkli bir sey yoktu, yine televizyon basindaydim. Ancak bambaska bir his vardi. Sanki aramizdaki sinir kapisi yok olmustu ve belki birkac blok-sokak otede bir yerde studyodaydi. Hatta studyoda gibiydim. “Acaba program, toplama kampi BBC Prime yayinindan kalkar mi”, “ya Kablo TV, BBC Prime’in Turkiye’deki yayin hayatina son verirse” turunden, bizim icin sahip oldugu deger her an farkedilecek da programa erisimimize bir son verilecek endisesi, nazar korkusu olmadan, cok daha ulasilabilirdi. Uzaktan bir yerden tesadufen dikizleme sansina sahip, ama ertesi haftadan endiseli bir cocuk gibi Holland’in ceketinin ucundan cekistirmiyodum. Adeta hak sahibi ayricalikli bir izleyiciydim. Belki gulunc gelecek ama bu medyatik alisveris, tatilimin en onemli ve zevk aldigim saatlerinden biriydi.
listen more White Rabbits
Basliga donersek, ayagina kadar gittigim Jools ustad yine bos durmadi, son birkac haftadir dinlemekten bikmadigim bir grubu musiki algima buyur etti. Kendileri, Brooklyn'den White Rabbits. Sanki adlarini daha once duymustum, ancak isimleri cok “generic” oldugundan midir pek paye vermemistim. Ne yazik ki muzik kirliligine kimi dogru kimi yanlis, kimi hakli kimi haksiz bazi filtrelerle karsi durmak durumunda kalabiliyoruz. Artik ismine bakip yargilayacak hale geldik, durum o kadar vahim. Ama iste yeri gelir White Rabbits kulagimizi deler, zorla kupe olur.
Iyi muzigin, o turun siki takipcisine mutlaka bir sekilde ulasacagina inanirim. Ama yukaridaki benzeri kazalar sebebiyle aradan iyi seylerin de kactigi oluyor. Eger televizyon izlemeseydim Jools Holland da izlemiyor olurdum. O zaman da belki White Rabbits onlarca yeni grup-album-single haberi arasinda kaynayip giderdi. Ne mi kaybederdim? Mutlaka yerine bir seyler koyardim, ama ne kaybederdime degil, ne kazandigima bakarim. Biraz pop biraz indie, biraz ingiliz biraz amerikan, biraz melodic biraz deneysel, ama mutlaka bol davul-perkusyon. Ikinci albumlerinden yakalamis oldum, debut albumleri 2007’de yayinlanmis, haliyle onu bilemiyorum ama taze It’s Frightening’daki acilis sarkisi “Percussion Gun”, perkusyon konusundaki iddiayi dogruluyor. Tipki Kasabian’in “Processed Beats” sarkisinda veya cift/dual-bass bir grup olan Girls Against Boys’un “Bassstation” albumunde kullandiklari isimlerle kendi muziklerini hatirlattiklari gibi. Holland'in programinda da once bu sarkiyla kiskivrak yakalamis, sonra "They Done Wrong/We Done Wrong"la zehirlemislerdi. Zaten tanidiktan sonra algida ihtiyatli secicilik de basladi. Londra’ya kadar gitmisim, oranin en geyik ama buraya gore halen yeralti sayilabilecek dergisini almaz miyim? NME, bir sayfanin sol kosesindeki kucuk bir kareye "It's Frightening" albumunun 24 Mayis tarihli cikisini ilan ediyordu. Oyle ya, ben 21 Mayis gecesi izlemistim. Bu da Jools Holland’in fiyakasi olsa gerek. Ya da halen bazi topraklarda muzikal medya planlamasi diye bir sey var. Holland'in programindaki etkileyici icradan sonra Pazartesi gunu satisa cikacak albume hatri sayilir bir hucum olmustur diye dusunuyorum.
Monday, July 26, 2010
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
1 comment:
holland'in programinin jeneriginde picadilly circus dan metroya biniyor falan bir yere gidiyor. sanirim ordan tek durak. sen de o otel odasindan cikip kosa kosa programa dalsaydin . bi sekil girebilirdin belki :) son bi kac sarkiye yetisirdin.
saka bir yana, zannedersem gencligimde TRT4 veya TRT3 Kablo TV de saat 00:00 dan sonra yayini keser ve BBC Prime'a gecerdi. Friday Late with Jolls Holland da yerine gore ya bizim saatimize gore 00:00 de ya da daha once baslardi. Ilk bir veya bir kac performansi gormemiz tamamen sansimiza, TRT ve BBC Prime'in karsilikli keyfine bagliydi.
Neyse, ayni duygulari hissettigim bir blog yazisi daha okumak yine alterednative'e kismetmis.
Yazida bahsi gecen grubu ise derhal dinleyecegim..
Post a Comment