Arabanın içinde konuştuk. Alzheimer kötü, çok kötü şey. Hastalık ilerlemişse, kişi aslında kayboluyor. Geriye hatıra parçacıklarıyla dolu bir bebek kalıyor. Bebeklerin hatırası mı olur? Bu tuhaf durum, seneler sürüyor belki. Alzheimer değil de, ne bileyim, miadını doldurmuş bir kalp öldürüyor. Yaşamayı zorluyoruz. İnsanoğlu atasına sahip çıkıyor. Doğada muhtaçsan, işini kendin görürsün. Acizsen ölürsün. Biz uzatıyoruz. Yağda kavrulan peynir gibi sünüyor zaman. Ayda bir doktora giden; kısa aralıklarla hastaneye yatıp çıkan veya ilaç bağımlısı ihtiyarlarımızı koruyoruz. Köpeklere tecavüz eden, ayaklarına asit döküp yakan fakat sağolsun, kendi buruşuk anasının üzerine titreyen bir tür insan. Görme duyusu, işitme yetisi kaybolurken, beyin parça parça kararırken, hala her sabah omzuna kahverengi ceketini geçirip hayatta kalma isteği / zorunluluğu ile her nefese asılan emekli öğretmenlerimiz var. Nüfusumuz artıyor. Yeryüzü üzerindeki mevcut yedi milyarıncı insanı yakınlarda kutladık. Hoşgeldin bebek, zaten bir sen eksiktin. Çeyrek asır sonra dilerim bir kırmızı elma, bir bardak memba suyu bulabilirsin. Çok yaşıyoruz. Yirminci asrın ortasına kadar sayısız savaşta kırılan gençler Batı'da şimdi epey kıymetli. Hastabakıcılık geleceğin parlak mesleği. [ Gençliğe ihtiyacımız var. Onlar olmazsa, altımızdaki bezleri kim değiştirecek? ] Daha fazla hastalığın dermanı bulunuyor. Ne ala! Verem bitti. Kanser araştırmalarında her gün yeni bir gelişme yaşanıyor. Veba yok. Çağımızın vebası AIDS ise Afrika'yı tüketiyor (Afrika fazla güneyde kalmıyor mu? Orayı görmesek de olur). Annemin kolunda bir iz var; çiçek aşısı. Ne faydası olduğunu sahiden bilmiyorum. Her şey iyiye gidiyor. İhtiyarlamanın tam da sırası belki. Bazen merhametsiz oluyorum, farkındayım. Biz birbirimize acırız oysa.
Monday, February 6, 2012
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
1 comment:
Paylaşımlarınız çok güzel Macbook Servis olarak başarılarınızın ve paylaşımlarınızın devamını diliyoruz.
Post a Comment