Wednesday, January 4, 2012

şiddetin tarihi

Orta son sınıftaydım. İnsanın, içerisinde kıvrılan akışkan bir özü duyumsadığı ancak hakikaten kim olduğunu, yani bu özün muhteviyatını idraki için henüz çok erken bir çağ. Yine de ender bazı deneyimler, asla unutulmuyor. Bu küçük görüntü ve duygu parçaları yetişkinliğimize dek, sünerek korunuyor.

Beşevler semtinde tek tribünü olan bir salonda oynanacak, okullar arası bir basketbol maçındaydık. Bizim takım uzun boylu, iri yapılı ve her mevkide yaşının üzerinde atletik yeteneklere sahip oyunculardan kurulu. Beyaz forma ile sahaya çıkan rakip ise, kısa boylu ve cılız kollu çocuklardan oluşuyor. Rakibin o salondan bir yengi ile ayrılmasına olanak yok. Ben Ankara'nın en itibarlı okulundayım.Yarım gün dersten kaytarmak için salona doluşan kız ve oğlanların çoğu da öyle... Maç başladıktan kısa süre sonra salona sol alt kısımdan giriş yapan grup ise yabancı. Sahada henüz ilk andan itibaren ezilen "düz lise"nin öfkeli taraftarları. Biz pırıl pırılız. Temiz gömleklerimiz, parlayan dişlerimiz, pahalı ayakkabılarımız var. Öbür çocuklarsa gözümüze "bir tuhaf" görünüyor. Kahverengi veya sarı ceketli olanlar var aralarında. Üzerlerinde aynı okuldan olduklarının nişanesi ortak bir üniforma dahi yok. Şaşırıyoruz. Kim bunlar? Nereden çıktılar? Sol alt taraftan çoğunluğun üzerine işaret parmakları tehditle sallanıyor. Başımızdaki öğretmenler bizi salondan çıkarmaya, dışarıda bekleyen servislerimize almaya çalışıyorlar. Bu sırada parkenin üzerinde gerçek bir eziyet var. Bizim takım rakibini silmiş. Fakat henüz durmamışlar. Fark sonsuzluğa doğru açılmaya devam ediyor. Utanıyorum. Yeter.

Bizim tarafın büyük çoğunluğu ihtarlara uyarak okula dönüyor. Geriye on, on beş kişi kalıyoruz. Sessizlik içinde maçın sonuna kadar oturuyoruz. Kalabalık rakibi dağılan devlet lisesi taraftarı da kalan artıklarla ilgilenmiyor. Beyaz formalı takımları ise yediği yüz küsür sayıya karşın yirmi sayıyı ancak buluyor.

No comments: