Monday, June 1, 2009

okunamayan tarih dergisi #4

MEBUS DÖVÜLÜR MÜ?
1 HAZİRAN 1909
TANİN 8656


Geçen Cuma günü balon uçurulması hengâmında Aristidi Paşa namında bir tabip tarafından Üsküp Mebus-ı muhteremi Aleksandr Efendi’ye vaki olan tecavüzkârane muamele üzerine işte şimdi böyle bir sual herkesin dudaklarına deveran ediyor. Vakıâ bir mebus da insan olmak sıfatıyla sair insanlar gibi şahsı masûn ani’t-taarruzdur ve mebus olması dayağa kesb-i istihkak ettiğine delalet etmez. Fakat Aristidi Paşa’nın –iltibâs mahzurunu izale için daima bu paşayı elyevm Orman Nezareti’nde bulunan zat-ı muhteremden tefrik etmek icap eder- nokta-i nazarına bakılırsa bir adama sıfat-ı mebusiyet inzimam edilince dayak yemesi şart oluyor. Vakanın suret-i cereyanını bizzat Üsküp Mebusu’ndan işittik, verilen tafsilata nazaran bi-çare adamcağız mebus olmaya imiş ne dövülecek ne de sövülecek imiş.
Bakınız bu sergüzeşt-i garip ve esefengiz ne imiş? Mebus efendi zevcesi ve kerimesi ile birlikte balonun suudûnu temaşâya gitmiş. Gider a… Merak bu. İlk defadır memleketimizde bu teceddüdü görüyoruz. Bu sebeple kalabalık olması da muhtemel. Bu sırada arkasından dirsekle bir kakma yemiş, zevcesiyle kendi arasına bir şahs-ı ecnebinin mütecavizane ve mağrurane bir vaziyetle sokulduğunu görmüş. Mebus Efendi.
- Efendi neden böyle itiyorsunuz?
İtâbında bulunmuş.
Bunun üzerine şahs-ı mütecavizin en hassas teli yerinden oynayarak ve izzet-i nefsini pâ-mâl edilmiş addederek:
- Affedersin, efendi değilim, paşayım!
Hitab-ı müftehirânesiyle mukabele etmiş…
- Sen paşa isen ben de mebusandanım.
- Mebus musun? Al sana !... “Al Sana !” diye bahş ve ihsan edilen şeyin bir yumruk ve tokat olduğunu tashire lüzum görmüyoruz. Fakat Paşa hazretleri dayağı kupkuru atmak istemediklerinden bazı lâtif salçalarla tartib ve tezyin etmişler tekrar kaili için değil nakili için dahi mucib-i humret ve hicab olacak müstehcen elfâz da savurup sallayavermişler. Bu kadar kalabalık arasındaki bu hakaret-i şediyeye karşı mukabelede bulunmamak için hayli cebr-i nefs etmiş, zevcesinin, çocuğunun feza ve figanından çekinmiş, bir heyet-i teşriiye ve kanuniyeye mensup olduğu için mukteza-yı kanununa en ziyade kendi riayet etmesi lazım geleceğini takdir etmiş, polise müraacat etmiş. Fakat işte o vakit şapa oturmuş. Hiç hatrına gelmemiş ki zabıta memurlarımızın bir kısmı hâlâ adama göre kanunu ölçerler. Paşaya edilecek muamele başka, esnafa edilecek muamele başka. Rütbeler indikçe polisin de unf ve şiddeti artar. Rütbe büyüdükçe itibar ve hürmet çoğalır. Polis “Paşadır ne yapalım” der. Diğer bir polis aynı cevabı verir. Nihayet mebus yine hüviyetini itirafa mecbur olunca polis efendi müşkül mevkide kalmış. “Acaba mebus mu müreccah, paşa mı?”. Teamül-i kadime bakılırsa mebus tabiri insanı esfel-i safiline indirecek!... Fakat on aydan beri büyük bir inkılâb oldu. Mebusluk tedricen yükseldi. Fakat ne miktar yükseldi. Acaba paşalık derecesine kadar irtika etti mi? Polis efendi dehşetli bir muharebe-i ruhiyeye duçar olmuş, nihayet giden ağamız, gelen paşamız darb-ı meselini tahattur etmiş olmalı ki devr-i sabık adamını nazardan ıskat ve mukteza-yı kanunu ifâya şitab eylemiş. Devr-i sabıkta Fehim Paşa ve emsalinin bu gibi tafra-furûşâne hareketleri pek çok görülüyor idi. Alâ melei’n-nâs erbâb-ı namusa dayak atmak vâki olur idi. Devr-i hürriyette hiç olmasa böyle çirkin şeyler bir daha görülmez diye umuyorduk. Fakat anlaşılan “huylu huyundan vazgeçmez” derler, Aristidi Paşa dayak atmak ve sövmek için mebusluğu sebeb-i şiddet addetmiş. Binaenaleyh mukteza-yı adalet mebus dövmesi hareket-i vâkası için kanunen sebeb-i şiddet addedilmelidir. Garip ve ince bir nokta daha var: Mebus Efendi mebus olduğunu söylemese imiş, belki de kurtulacak imiş. Demek ki Paşa hazretlerinin adaveti ailesiyle beraber balon temaşâsına giden zata değil mebusluğa imiş. Diğer taraftan devr-i sabıkta binbaşılıktan paşalığa balon süratiyle suûd etmiş bir zat olduğu da madrûb tarafından beyan edilmekte bulunduğundan devr-i sabıka olan muhabbet-i fevkaladesi ve o devirden ayrılmak sebebiyle devr-i cedidden bu suretle olsun ahz-ı intikam etmiş olduğu varid-i hatır olabilir ise de her hâl ü kârda bu işin de idare-i örfiyece derpiş olunması memuldür.


Osmanlı Basınında Yüz Yıl Önce Bugün
Toplumsal Tarih Dergisi, Sayı: 185



Not: buraya gecirene kadar hayatimdan sogudum. bastan sona okumayana darilirim :S

No comments: