Bugun hayatimda ilk kez mahkemeye katildim. Neyse ki davali ya da davaci degil, sadece sahit olarak… Davali kadini sadece uc ay kadar bir sure tanidim. Davaci ise daha tanidik bir isim olan babamdi :S Bosanma davasi, hikaye de oldukca bilindik. Kaybedilen esten yillar sonra resmi bir izdivac yapilir, iyi gitmez, ayrilinir, bosanma davasi acilir, bosanma sureci evli kalma surecinden kat be kat uzun surer. Dahasi, hic zorluk cikarmayacagi teminatiyla evi terkeden karsi tarafin uc ay suren evlilik icin bedel olarak talep ettigi tazminat, en az uc calisma yillik kazanci goturecek degerde. Dogal olarak adliye sarayindaki yerimizi aldik.
Oncelikle, okudugum kitaplar ya da izledigim filmlere referans teskil edecek en ufak bir ilham kaynagi goremedim. Siradan odalar, ruhsuzca gorulen davalar, burokrasinin donuklugunun ta icten nufuz etmis oldugu hukuk insanlari, soguk koridorlar, sembolik degerini yasatma zahmetine bile girilmemis bicimsiz ve yipranmis cuppeler... Hic olmazsa ATV’de yayinlanan, 90larin efsane “Adliye Koridorlari” programindaki gibi bir kavga, cingar, temasa goreydim, tehdit-kufur duyaydim istedim ama onlar da yoktu. Aslinda cok iddiali gorunumlu ve ariza cikarmaya tesne Roman bir grup vardi, ama kimbilir kacinci celse oldugundan onlar da heyecanini kaybetmis gozukuyorlardi. Kuskusuz benim kafamdaki mahkeme imajinin ya da gercek mahkemeler hakkindaki cehaletimin de bu hayal kirikliginda payi vardir. Ornegin, dalga gecmek yok, ben Turkiye’de de juri sistemi var saniyordum :S Dusunun, bu gercegi bugun ogrendim ve ogrendigim an oncesindeki dusuncemin ne kadar absurd ve gulunc oldugunun –simdi dalgasini gececek kadar- farkina vardim. Aklimda ne vardi, ya da ne bekliyordum, nasil boyle bir dusunceye kapilmistim bilmiyorum.
Mubasir disari cikti ve adimi okudu. Hah, mubasire ozel birkac cumle sarf olur iste. Kesinlikle Kafkaesk bir “karakter”di. Tiknaz ama dimdik vucudu, temiz ve nizamli giyimi, bust gibi kocaman, kivrimli ve mahkeme duvari kadar notr surati, yanlari hafif acilmis gri saclari, kanatlari genis burnu ile benim burada tikandigim, ama Kafka’nin uzerine tek kalemde en iki sayfa betimleyecegi bir hukuk karakteri. Adim okundugunda iceri girdim, toylugumu sezinleyen mubasir hemen bana durmam gereken yeri bildirdi. Tabii kazma ben orada durup yuzumu avukatlara dogru dondum. Hani hakim “tanik sizindir” diyecek, avukat da bana sorular sormaya baslayacak. Bir gol daha yedik, mubasir hemen “hakime dogru don” isareti yapti. Kisaca, bugunku kekini bulmustu, afiyetle yiyecekti. Ha yalan yok, amaci rencide etmek ya da odada bulunan diger hukuk gorevlilerine karsi beni rezil etmek degildi. Ama dedim ya, kendine iyi bir ugras bulmustu ve butun ciddiyetiyle bu oyuncagini talim etmeye koyuldu.
Hayatta en saygi duydugum laflardan biridir, “her seyin bir seyi var”:S Raconu bilmek onemli sey. Nasil durulacagini bilmedigimden rahat pozisyonunu almisim, koyacak yer bulamayinca da ellerimi arkada kavusturmusum. Arkamdan yanasti ve kimse farketmeden, herkes onundeki dosyayi okurken bagdas kurdugum bileklerime hafif bir tik darbesiyle ile dokundu. Kollarim aninda bileklerinden bosandi ve kilit acildi. Sonra ifade vermeye basladim. Ben kendimce anlatmaya calisirken, hakim bey ondeki sekretere soylediklerimi yaziya uygun cumlelerle dikte ettirmeye basladi. Baktim olacak gibi degil, hicbir sekilde etkilemenin imkani yok cunku hakimin asil derdi olayi degerlendirmek degil, ifadeyi toparlamak. Simultane tercume gibi tuhaf bir durum yani. Bir sure sonra farkinda olmadan noktasina virgulune dikkat ettigim, yaziya otomatik olarak dokulmeye uygun, beyanat dilinde konusmaya basladim. Ingilizce ceviriye uygun cumleler kurmak gibi. Ozu filan kayboldu isin. Hakim de, bilmiyorum minnet duygusu var miydi o an, neredeyse soyledigimi harfi harfine dikte ettirdi. Sonra ikinci sahit (babamin yakin bir arkadasi) cagrildi. Yine ne yapilacagini bilmedigimden emin mubasir son derece cevik bir hareketle oturacagim yeri gosterdi. Mehmet Amcaya gelince, adeta tecrube konusuyordu. Tum yazili olmayan kurallari yardimsiz ya da mudahelesiz harfiyen yerine getiriyordu. Saniyorum kan bagimiz oldugundan, bana yemin filan ettirilmemisti. Ama Mehmet Amcaya hicbir baski altinda kalmadan ve devamindaki sozcuk obegiyle yemin etmesi istendi. Yemin esnasinda herkesin ayaga kalktigini farketmemle ayaga kalkmam arasinda gecen salisede (hatta anin tanimi bile olabilir bu) deyyus mubasir beni “ayaga kalk” seklinde uyarmayi basardi. Olacak is degildi yahu, resmen beni madara etmek icin adam hicbir firsati kacirmiyordu ve muthis cevikti. Ben de “ah ulan bir kez daha karsilassak, profesyonelligimle seni ezsem” diye ic gecirmeye basladim. Bildiginiz hirs yaptim icimden.
Neyse, hakim Mehmet Amca’ya bana da sormus oldugu can alici ve kapali uclu, nicel cevapli bir soruyu sordu. Yalan soylemiyorduk, sadece ikimiz de emin degildik. Orada ciddi endise duydum ve oncesinde calismadan, son derece lakayit bicimde davaya geldigimiz icin cok hayiflandim. Neyse ki aklin, ya da tahminin yolu bir, ifadelerimiz ortustu. Son olarak ifadelerimizin ciktilari alindi ve imza attik. Mubasir de tum durusma boyunca samara oglani olarak bana kurdugu ustunlugun altina son imzayi atti (la havle):
“Imzan da cok cirkinmis delikanli” :S
Wednesday, March 31, 2010
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
2 comments:
Jüri mevzusuna ben de iki sene önce ayıldım. Avukatla dava öncesi o kadar konuşmuştuk ama salona (salon dediğim 10 metrekare bir yer) girince dönen ritüelden aptala döndüm. Avukatın dediklerini söyleyecek bir jüri aradım, ama yoktu ortalıkta. "maruzatım ekteki dosyadadır" mealinde önceden ezberlediğim 2 cümleyi söyledim, hakim beni tekrar etti ve bitti :s davayı da kaybettik zaten amk.
çapraz sorguda dayanamımışsın belli.. şansın varsa şartlı tahliye ile serbest bırakılırsın, sonrasında da şartlı tahliye memurunun suyuna gitmeye bak :S
Post a Comment