Hazir yeri gelmemisken gecmisde kalmis da olsa icimizde kalmasin deyip, tekrarlarinin olacagini bildigimiz bir Phonem By Miller organizasyonunun kulaklarini cinlatalim. Kis mevsiminin baslarinda post-punk’in ilahi Gang of Four bu seride garajistanbul sahnesindeydi. “Gang of Four’u gormus olmak” sahiden satilmayacak bir caka degil. Leeds’li bu yasayan efsane gruba dunyanin en muhasir muzik medeniyetlerinde dahi cok sevip denk gelememis muzikseverler mevcut. Gang of Four, yaklasik 30 yillik tarihinde cok sayida gruba esin ve tarz kaynagi olmus, takipcilerinin (misal The Rapture) dahi takipcileri (yerli Kreş) turemis torun torba sahibi bir grup. Hani ilham organlari ikinci jenerasyona naklolmus... Mamafih bir grubun muziginin bunca yil bu kadar taklit edilmis/ornek alinmis olmasi onu yucelttigi kadar, biraz eskimesine de yol acabiliyor.
Sahsen o organizasyonda sadece o efsaneyi izlemek isterdim. O muzige ve hadiseye zaman ve butce yaratmissam, mumkunse algim temiz kabim bos kalsin, dunyami onla doldurayim. Ama organizatorler on grup olarak Gang of Four’un karekökü olan Kreş’i sahneye, hem de saat 11'e dogru cikardi. Grubun sahnede kalis suresi ise basli basina bir “ana hadise”ye donustu. Bu arada ilk ve son kez orada dinledigim Kreş grubunun sahnedeki enerjisine, kalabaligi umursamaksizin kendi dalgalarina bakmasina ve ozguvenine de hakkini vermek isterim. Lakin kafalar o turev muzikle uzun sure o bicim dumduz oldu ki (ben son 85 dakikasina yetistim. Zaten sonlarinda biraktilar artik esinlenmeyi/takipciligi filan, mot-a mot The Rapture sarkilarina gectiler), neredeyse seher vakti sahneye cikan Gang of Four’a mecal kalmadi. Genc grup ana gruptan epey sahne ve zaman, izleyiciden de yipranma payi ve kulak zari calmis oldu desem yeridir. On grup Kreş, ana grup Gang of Four olacagina ana grup Kreş, arka grup Gang of Four gibi absurd bir durum olustu. Bereket Gang of Four yillara ve genclere meydan okuyan hevesi, dinamizmi ve coskusuyla enerji birimlerimizi sifirladi da biz meraklilarinin yasamindaki tarihi an heba olmadi. On grup olgusuyla bir alip veremedigim yok. Hatta ana grubu daha da yuceltir. Fakat mumkunse farkli bir renk secimiyle eklektik bir muzikalite oldugu surece anlam kazanir gorusundeyim.
Nerede kalmistik? Cayir cayir deneysel/indie-rock Istanbul’da tam gaz yol aliyor. Basi sonu belli, onune-sonuna dolgu malzemesi basmayan “akustik” organizasyonlarla... Yukardaki serzenislerin ardindan sanirim bu sadelige ihtiyacimiz var. Handan gecen son yolcu Cuma ve Cumartesi iki gece ust uste konser vermek uzere Kanada’dan gelen, “alternatif”/”indie” kavramini siradanlastirmama mucadelesinin mumtaz temsilcilerinden Broken Social Scene’di. Su girisi yaptigim siralarda sahne ikinci gosteriyle yikiliyor olmali. Nasil oluyor da uye sayisi iki hanelerde dolasan bir grup bu acimasiz korsan muzik endustrisinde ayakta kalabiliyorun cevabi sahnede apacikti. Herkesin fazlasina tamah etmeden esitlik ilkesine ve ekip ruhuna sadik bicimde kendi payina duseni yaptigi grubun kolektivizmine hayranlik duymamak elde degil. Uc kisilik kurucu listesi disindaki tum uyeler farkli gruplardan ve projelerden katilimcilar. Nitekim solist Kevin Drew onlari tanitirken gruplariyla birlikte takdim ediyor. Her konserde bir adet kadin uye kontenjani olusturuluyor ve belli bir listedeki rotasyonla donusumlu olarak dolduruluyor. Ne yalan soyleyeyim ben Emily Haines veya Leslie Feist hayali kurarken bahtimiza Amy Millan cikti ama o da goz alici performansiyla bu sekilcilgimden oturu beni kendimden utandirdi. Ne hikmetse Animal Collective, Spiritualized, BSS gibi gruplarin studyo kayitlari sanki emprovize bir surecin sonu ve ayni sarkilar sahnede asla ayni dizgede tutturulamayacakmis gibi bir his yaratiyor. Fakat konserlerinde aslinda ne yaptiklarinin gayet farkinda oldugunu anliyoruz. Sahnedeki karambolde grubun koyvererek dezorganize bicimde kendine calip oynamasi, ipin ucunu kacirarak sarkilarin yapilarini istedikleri gibi bozmalari pekala kolayken, kulagimizin alisik oldugu versiyonlara birebir sadik kalmalarini da (fazla mi anlam yukluyorum bilmiyorum ama) izleyiciye olan saygilarina yoruyorum.
Bu arada saniyorum Almost Crimes sarkisinin ardindan tum grubun durdugu anda Drew kendi kendine “Good Times Are Killing Me” diye mirildandi. Bunu duyan ben Modest Mouse fanatiginin de yuregi hopladi. Bu guzide Modest Mouse sarkisini mi soyleyeceklerdi yoksa. Cevap tabii ki hayirdi. Ama bir anlami olmaliydi. Konserden sonra ortalikta dolasan davulcu Justin Peroff’a “dogru mu duydum?” diye sordum. Evet, Kevin onu ara sira yapar, cunku sarkiyi cok sever dedi ve Modest Mouse’la iyi arkadas olduklarini soyledi. Sabirsizlikla onlari burda gormek istedigimizi soyledigimde de “hayret, burda calmadilar mi?” diye sordu (“burayi” ne sandiysa garibim). Mutlaka ama mutlaka iletecegini belirtti. Ve yuceltici bir alcakgonullulukle arz-talep dengesini alasagi etti: “Onlar da burda calmayi hakediyorlar”.
Grubun sozcusu Kevin Drew “fantastik” bir sehirde olmaktan duydugu memnuniyeti “hello istanboool”, “sagol”, “hello turkey” gibi kliselerin otesine gecen bir samimiyetle defalarca kez dile getirerek bu alistik gosteriye ciddi bir derinlik kazandirdi. Normalde seyirciye oynamak olarak okudugum klise interaktif gosterilere gelistirmis oldugum alerji de bir haftada iki grupla sifali bir tedavi gormus oldu. Boyle ozgunluk katacaklarsa ne olur hepsi sahnede bizimle sosyallesinler... Ustune Drew konser finalinde, sonrasinda davulcu Peroff'un yaptigi gibi, bizleri yuceltmek suretiyle grupla izleyiciyi ayni seviyeye esitleyerek bu derinligi tescilledi:
“Siz bizi burda gordunuz. Biz de sizi kendi ulkemizde gormek isteriz. Size guvenlik duvari ormelerine izin vermeyin*”
* "don't let them firewall you"... orjinalini belirtme geregi duydum.
Saturday, May 10, 2008
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment