Her neyse, tanıdığım ya da daha önce hiç bulunmadığım, güvenli ya da tekinsiz, geniş ya da dar, temiz ya da pis sokaklarda... kimi zaman öylesine, kimi zamansa planlanmış, belli bir amaç uğruna gezinmekten hoşlandığımı biliyorsunuz ("hıı hııı" anlamında başınızı sallayın yeter. bak böyle...hah, tamam). İşte Alsancak, bana bu tek kişilik avare gezileri düzenleme, tekrar ve tekrar etme şansını sundu. Bu turları o kadar sık yaptım ki, sonunda dükkanlar ve mekanların dışında, insan yüzleri de tanıdık gelmeye başladı.
Kasapta gördüğüm teyzeyi bir hafta sonra markette temizlik ürünleri reyonunda, yayalığın en sıkıcı eylemini gerçekleştirip karşıdan karşıya geçerken dikkat kesildiğim büyük köpekli travestiyi ilk karşılaşmamızdan yaklaşık iki ay sonra evimin hemen arka sokağında, isimsiz şarapçıları ise neredeyse her allahın günü ve hep aynı yerde, banka şubesi ile kitapevi arasında kalan anlamsız dar yeşillik alanda gördüm.

Bu iki adamın ortak özelliği ise, yürümeleriydi. Durmadan, usanmadan, asla tereddüt etmeden yürümeleri... Onlara neredeyse her gün, hatta kimi zaman günde birkaç defa tesadüf ederdim. Gazete aldığım büfede, incelediğim gazeteden kafamı kaldırdığım an, arkadaşımın dükkanına uğramak için sokağın köşesini döner dönmez... veya mesela, işten eve dönerken bir vitrine baktığımda, yürüyen adamlardan birinin camdaki, yanımdan sessizce geçip giden yansımasını görebilirdim. Konuştuklarına, güldüklerine ya da başkaca herhangi sosyal davranışlarına ya da iletişimlerine şahitlik etmedim.
Uzun zamandır inmemiştim Alsancak'a. Geçen gün, hazır vaktim de varken, şöyle bir turladım. Alışkanlığım olan sokaklarda yürüyüp, tanıdık dükkanlara girip çıktım. Eskiden gazete aldığım büfede durup gazeteleri kurcaladım, malum yeni Radikal nasıl olmuş filan... Elimdeki gazeteden kafamı kaldırdığımda karşımda onu gördüm. Yürüyen adamlardan mavi gözlü olanı da eline bir gazete almış, dikkatle bir haber okuyordu. Onu dikizlediğimi hissetmiş olacak ki, bana baktı. İri mavi gözleri tanıdık bir yüz görmüştü sanırım.
İşte tam o anda, bu tanımadığım, "sıyırmış" adamların bana neden husursuzluk verdiğini anladım. Ben onları bu kadar sık görüyorsam, onlar da beni o kadar çok görüyorlardı! Bu iki yürüyen adamdan bahsettiğim kimi tanıdıklarımın onları tanımamasının hatta beni şaşırak dinlemelerinin nedenini o an anladım. Alsancak'taki ikametim boyunca ben de bir yürüyen adam' dım.
Neyse ki artık Alsancak'ta yaşamıyorum.
Ama bazen özlüyorum.
No comments:
Post a Comment