Saturday, October 16, 2010

kiyi seridi “evet”cileri, unite and take over

Tophane’deki sanat galerisiyle semt halki arasindaki catismaya dair cok sey yazildi, cizildi, soylendi. Ben ise sularin duruldugu bugunu beklemeyi tercih ettim. Simdi rahatlikla yazacaklarimi yazabilir, hatta bu siber alem muhtesem bir sey, soyleyeceklerimi de yazabilirim. Diye baslayip kendimi iyice ust bir yere, alemlerin piri mertebesine konumlandirmayi hep cok istemisimdir. Bir Sinan Kologlu var mesela. Uzaktan kumandali duayen. Milliyet’in 90larda cikardigi A5 boyutunda bir dergi vardi, Milliyet TV adinda. Orada cetvel genisliginde bir sutunda, dilbilgisi ogretilerine uygun, tum ogeleri en basitiyle barindiran cumleler kurmaya calisirdi. Televizyon elestirmeni mi olur hadi canim sen de diye diye 15 yili yedi zati sahane. Simdi artik gedikli ve sutunu sayilir bir kisilik oldu sanirsam. Peki ya Ali Eyuboglu? Magazinin Ahmet Vardar’ı gibi. Hep ders veren, parmak sallayan, kendi kendine ic guveysi olup uzaktan unluleri azarlayan, genelde de ayiplayan o tavri yok mu… Bunlarin hicbiri tipi kadar itici olamaz. Peki ya spor camiasina ne demeli, tam bir panayir. Aslinda herkes bir sekilde kendine yakisan/yapisan/uyan rolu oynuyor. Yani en fiyaskosu bile fiyaskoyu kendine yakistiriyor, o haliyle batmayabiliyor. Ama Asena Ozkan adinda nerede diktirdigi belirsiz XXXL beden kaftaniyla ve altyapi kaynagini bir turlu kestiremedigim kustahligiyla kendine duayen bir spor yazarindan ben irite olmaktan biktim, Radikal bu iritasyonu iskalamaktan bikmadi. Besiktasli olmayip Besiktas’a lutfetmis oldugu azicik sempatisini/ilisigini kuskun dag faresi misali kamuoyu onunde kurdela keser gibi kesen bu arkadasdan ne beklediklerinin cevabi ancak Ugur Vardan'dadir.

alter[ed]native bu tip istifralara pek alisik degildir, hala takip edeni varsa bir ozru yuksunmem. Tophane ile ilgili soyleyecek cok seyim yok, ancak yasadigim benzer bir olay var. Belki noktalari birlestirip tavus kusunu bulabiliriz. Mayis ayinda Antrepo No:5 otoparkinda onemli bir spor giyim markasinin sokak partisi olmustu. Is icabi oradaydim. Tum gun suren aktivitede hadise ici olumsuz bir hadise yasanmamisti. Ta ki cikisa kadar. Cikista biz yururken marjinleri zorlayan o hip/alternatif kalabaliga oranla biraz daha averaj toplum profiline yakin bir genc yanimiza yaklasip arkadasin elindeki bira dolu plastik bardaga davrandi. Arkadas da red mekanizmasina ve sozlu savunmasina davrandi. Nasil oldu anlamadan gunluk konusma duzeyindeki ses siddeti Veliefendi Hipodromu’nda son duzluk cigrismalarina dondu. Bir anda 3-4 kisi oldular. Arkadas da geri vites yapmamakta israr edince hafif bir tartak seansi basladi. Ben o yorgunlukta daha fazla sorun istemedigimden, once ayirici pozisyonumu aldim. Hani akil bir adamin araya girmesi genelde bu tip seyleri cozer diye. Arizayi cikaranin ayirici kisiye itibar etmesi ile onu da dusmandan sayip elini indirmesi arasinda cok ince bir cizgi vardir. Hersey sansa, karsinizdakinin siddete egilimine, o anki agresyonuna, size duyacagi sempati/antipatiye baglidir. Akil olabilirim ama cok da akil bir tipim yok. Birkac saniyelik birbirimizi tanima seansindan sonra kimyamiz tutmadi, beni de dusman safina yazdi: "Indir ulan o eli!".


Grubun kavga teknigi oldukca iyi gozukuyordu, bunu belirtmeliyim. Herseyden once sportiftiler. Olaylar 0’dan 100 km’ye 4 saniyede filan tirmanmisti. Sonra bir arbede, karsilikli itismeler derken haberlerde cok duydugum, ama teknik olarak pek imkan tanimadigim (mesela ben daha bir disko topunu tavana asamazken, insanlarin kendilerini asacak duzenegi kurabilmesi de teknik olarak pek mumkun gelmemistir bana), semt kavgalarinin incelikli ve usta tekniklerinden biri gerceklesti. Saldirgan sanki eliyle koymuscasina bir kaldirim tasi soktu. Evet gozumle gordum. Yani sansa gevsek bir tasa denk gelmis oldugunu sanmiyorum, o arkadas ne yaptigini iyi bilen bir profesyoneldi. Ama bir sekilde isabet etmedi. Ya da ozne insaf etti de iskaladi, tam hatirlamiyorum. Iste bahis mevzusuyla tam bu noktada kesisiyoruz. Rakip ekip iyice kalabaliklasti ve olay memleket meselesine dondu. “Burasi Tophane, akilli olun, basin gidin lan!!!” turunde sloganlar duyduk. Isgalci konumundaydik. Belki kendilerinden farkli kucuk gruplara, ya da sessiz-sedasiz (Bienal, Istanbul Modern) kalabaliklara alisiklardi, ama yuksek desibelde eglenen binlerce insan fazla gelmisti. Sonradan bize anlatilana gore yukarida bahsi gecen grup partiye de bir sekilde girmis, ama tam olarak aradigi seyi bulamamis olmali ki iceride de ufak capli bir patirti cikarmis. Olaylar tirmandigi hizda dustu ve evlerimize dagildik. Onlara cok ozendim cunku bizim yolumuz uzun, onlarin evleri ise yurume mesafesindeydi :S

Harbiye’den baslayan, Taksimden devam edip Galata’ya kadar uzanan hatta Tophane sanat dunyasina eklenen yeni durak. Ancak galiba ortada ciddi bir entegrasyon sorunu var. Eh, kim ne derse desin yasam tarzi farkliligi da onemli bir parametre olmali. Normalde insan tanimadigi bir canliyla karsilastiginda ondan zarar gorme korkusunu yenebilmek icin bir an once onu tanima ve tanimlama ihtiyaci duyar, reflekslerini ve neye nasil tepki verecegini cozmeye ugrasir. Bu asamalar tamamlaninca herhalde artik istilaya ugramis, daha otesi dislanmis hisseden bir ev sahibi refleksi devreye giriyor. Cunku semtin emlak degerinin gun be gun artmasi gelir duzeysiz insanlari korkutuyor. Bu beraberlik nasil olacak, iki grup da ayri telden caliyor. Bununla ilgili guzel yazilar yazildi iste. Sonradan gelenlerin semt sakinlerini biraz daha kapsayici, onlari mudahil edici yaklasimi aradaki mesafeyi ve sureyi kisaltabilir. Referandumda iki grubun tepkisinin asagi yukari ortak oldugunu tahmin ediyorum. Bu da iyi bir baslangic olabilir :S

Simdi, eger o tas bir yerime isabet etmis olsa, yahut ciddi bir zarar gormus olsam bu kadar insafli cumleler yaziyor olur muydum, bu da benim etik muhasebe odevim olsun. Ama insafli oldugumu dusunuyorsam zaten insafsiz duygular besliyorumdur ki, bu da etik donem odevim olsun.

No comments: