Sunday, December 30, 2007

umumi projeksiyon

ahoy there sailor!
this is my first time ever (vira bismillah).

biraz heyecan var, henuz kontrol panellerini de kurcalayamadim. bu tool bar'lar, mool bar'lar bende 'pilot bayginlik gecirmis de bir boing 747 yi tek basima idare etmek zorunda kalmisin' - gerilimi yaratiyor (cakarim kulelere!). sanki ucak veya uzay gemisi kullaniyoruz. ekleyip cikaragim iki resim, bir hyperlink. onu da yapamiyorum (hay bin kunduz!). ustelik, akranlarim ve hatta benden 15 yas kucuk veletler teknolojiyle boyle barisik kene, bundan 20 yil sonrasinin - bugunden bakilinca - futuristik teknigi ile nasil basa cikacagimi dusunmekten, tedirginlik duymaktan kendimi alamiyorum. bugun explorer'i acip internette iki surf (bu deyimi duymayali da epey olmustu) sefasi icin benden yardim isteyen babamin cok daha gerisinde bir yerlerde olacagim sanirim. o en azindan sokak'ta benden daha iyi. ben belki de evden disari bile cikamayacagim. dunya bana oyle yabanci olacak.

tamam, belki fazla karamsar (hımmm... 'pesimist' mi desek dostlar? ) bir kurgu yukaridaki. pek'ala...o zaman bir de su tahayyule goz atalim;

hafiften yasi basi aliyoruz. beyaz yakali hayatinda cok da fena olmayan kariyer noktalarina ulasmisiz. bireysel emeklilik, bankada bir miktar johnny 'green' ca$h, borsada uc bes kagit, iki bono, bir tahvil mesela...iste bu tip yuppie basarilarini elde etmis, oglani fiyakali bir ise yerlestirmis, kizi da mba yaptigi chicago'da bill isimli sevimli bir protestan cocuga vermisiz. doga'ya donusun zamanidir. zaten organik beslendigimizden mutevellit, topraga yabanci sayilmayiz. metropol'u terk ediyoruz.

imagine

bodrum gumusluk'te, yesillikler icerisinde bir tas ev. maviye boyalı trassiz dogramalari gözlere, duvar diplerine dizilmis menekselerin, manolyalarin ve turlu ciceklerin saldigi kokularsa cigerlere bayram yasatiyor. imbatin dalgalandirdigi uzun kavaklar ile evin eski, saglam ve cila isteyen guzel kapisinin arasindaki golgelikte ahsap bir masa, uzerinde el oyasi bembeyaz ortu... evin icerisi ,disarinin aksine serin; tas yapilarin kendine has guvenilir serinligi bu. kocaman bir yatak, ann'ane isi dosek, pirinc basli. genis ve rahat sedirler hemen camlarin dibinde. sade fakat kullanisli mutfak, ocakta cay demleniyor. banyo hafif lukse kacmis; ayakli, fransiz isi irice bir kuvet dahi var. buyuk kentlerdeki apartman dairelerinin gurultusu, aceleciligi yok burada. bodrum tembel, bodrum huzurlu. dalgalar aylak yuruyus mesafesi ile 15 dakika uzakliktaki altin kumsali dovmekle mesgul...gunes, aksama hazirlanircasina kizillasiyor.

bu senaryonun sakatlikları var. ornegin, boyle bir koy evini almak icin kabaca yarim milyon dolara ihtiyaciniz var ( -dir herhalde). sade bir yasam icin kendi capinda richie rich olmaniyi sart kosan bir dunyada yasiyoruz. ustelik, bundan 20 sene sonra bu tip sayfiye duraklarinin, sahil kasabalarinin hemen hepsi istila edilmis ve tuketilmis olacak. bir de, +55 yasina kadar calismis ve yuppie'likten yonetici seviyelere uzanan modern 'the office' batakliliginin sonsuz cukuruna batmis bir bunye, hakikaten bu aylak utopyasina hayat verebilir mi? kent yasamindan, kapitalizmin kendisine sundugu nimetlerden ve damarlarini dolduran para kazanma hirsindan vazzz gecebilir mi?

com' on!

garanti bankasi'ni 'sahlandiran' x-ceo, emeklilik gunlerini ucsuz bucaksiz uzum baglarinda kaliteli sarap ureterek geciriyor (c'est la vie aq) . bilmemnere'nin eski ve emekli patronu, turistik amcalarla gittigi uzakdogu'dan egzotik mobilyalar ithal edip kar ediyor. "ben bu isi biraktim" diyen butun para babalari -super mega yatlari ile- kisa bir dunya turunun ardindan yeniden dolarlari cebe indirmenin pesine dusuyorlar. taze fikirler, emeklilikte de rahat vermiyor. bu hastaligin tedavisi olmasa gerek. kendi varligina tapinmanin sapkin bir disavurumuna ise 'american psycho sendromu" diyoruz, ki bu asamaya ulasmis kisilerin goruldukleri yerde -sibirya'da surgune gonderilmek uzere- paket edilmesi gerekir.

gunun paradoksu budur. uzerine daha fazlaca yazilmaya, hukme baglanip mumkunse igdis edilmeye muhtac. ancak su an benden bu kadar.

yarin:
a) gitmek mi zor kalmak mi (saka saka...bu kadar da hassas degilim)
b) ahmet kaya is alive and well and living in paris. peki ya jaques brel'e ne oldu?

(applause)

No comments: