“Sanat zamanla guzellesen cirkin seyler yaratir. Moda ise zamanla cirkinlesen guzel seyler yaratir” demis Jean Cocteau. Inaniyorum ki Cassandra’s Dream zamanla guzellestikce, son donem Woody Allen sinemasina verip veristirme modasi da cirkinlesmeye ve demode olmaya yuz tutacaktir.
Woody Allen’in Londra serisinin uc bagimsiz bolumu belli acilardan buyuk farkliliklar gosterse de [gelecek endisesiyle kararan gozler ve hayatin aldatici gozuken kirilma noktalarini merkeze alarak kani donduran trajedisiyle Match Point, tersine komediyle kotarilmis Scoop], one cikan bir ortak ozellik Allen'in cok zeki ve sivri karakterler kullanmayisi. Bu onu essiz kilan zekasini diyaloglara yansitma kulfetinden biraz kurtarirken hayranlarini da uzuyor gibi gozukuyor. Kim bilir belki de Britanya insaninin onda yarattigi sapsal mizacin etkisidir zekasini oyunculardan esirgeyen. Bir baska ortak payda da suc sinemasi ogeleri etrafinda orulen hikayeler. Yonetmenin ilgi alanina esasen suc ogeleri olarak; gecmiste sabikasi olmayan siradan kisilerce -kuyruklarina basildiginda buyuk bir sogukkanlilik ve kararlilikla- gerceklestirildigi icin cozulmeden kalan, bu siradan hayatlari rayindan cikaran cinayetler giriyor. Bu da belki Londra ve atmosferinin onda yarattigi bir etki ile aciklanabilir, kim bilir?
Cassandra’s Dream ise siradanlik soyle dursun, ikisine tahsis edilmis ortalama bir zekayi aralarinda paylasmayi dahi beceremeyen iki fiyasko kardesin kucuk bir tekne satin alarak basladiklari ve alabora olma yolunda ilerleyen hayatlarini konu ediyor. Genc kadinlarin sevgilisi iki oyuncudan (Ewan McGregor ve Colin Farell) yarattigi bu gulunc karakterler ve aile icindeki durum komedileri izleyiciye her an bir gulme krizine gark olacakmis hissi veriyor. Acaba suc edebiyati bir siyah film mi, ic burkucu bir drama mi, yoksa bir anda gercegin disina cikmaya hazir Bertrand Blier vari absurd bir komedi mi hasil olacak diye diye film (ve yazi) bitiyor.
Sunday, December 30, 2007
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment