Saturday, January 9, 2010

itirazim var

Ortagim nostalji demisken, ben de nostaljiden hareketle kimi icraat ve icracilarin en faal donemlerinde dislanirken surec icinde klasiklesmesi, ya da kultlesmesini desmeyi planliyordum. Bulent Somay “Tarih’in Bilinc Disi”nda populer kultur kavramini kirk yarmaya calisirken, olgunun daha ziyade avama ait oldugunu, bir donemin avam olusumunun da ileriki donemlerde bir kultur ve entelekt iddiasi haline gelebildiginden bahseder. Bu noktada Shakespeare’in kendi doneminde agzi bozuk bir sokak edebiyatcisi olarak aristokrasi sinifinca hakir gorulurken, sonraki yuzyillara damgasini vurusunu, edebiyat ve sanat dunyasini yerle yeksan edecek ruzgarlar estirisini ornek gosterir.

Okudugumdan beri bizdeki yansimalari uzerine dusunce balonlari sisiririm. Mesela ben kucukken Orhan Gencebay pesinen “arabeskci” yaftasi yemis, belli bir gusto sahibi olma iddiasindaki egitimli kesimce blokaj uygulanan bir isimdi. Simdilerde ise kult bir ikon desek abartmis olmayiz. Bir gelenekci ve yuzu batiya donuk TSM gurusu olarak babam Orhan Gencebay gibi oryantal orneklere hep burun kivirirdi, ama bugun o da hakkini verir. Veya bugun absurdlukleriyle buyuk ilgi ceken 70lerin bagimsiz b-movie’leri, fantastik yesilcam filmlerini filan dusunun, pek farki yok. Kesin olan bir sey degismeyen tek seyin degisim oldugu. Retro kavrami da aslinda bana kalirsa gelenekcilikten degil, bir tur dogal donusumun/devinimin urunu olarak karsimiza cikiyor.

Tabii gecmisten olsun camurdan olsun gibi bir durum olmadigini, kult kivamina gelen kisi ya da eserlerin mutlaka bir farkliligi, gulunclugu, saglamligi veya asiriligi olmali diye dusunuyorum. Aksi takdirde neden Cetin Inanc filmleri kult oluyor da, Ulusal Video’nun bayagi, emeksiz, inceliksiz filmlerine nur yagmiyor. Veya neden Orhan Gencebay’inkiler gibi detaydan kacilmamis, uflemeli, vurmali ve yaylilariyla kalabalik orkestralarca icra edilmis eserler tekrar su yuzune cikiyor da, Gokhan Guney gibi, Ferdi Tayfur gibi kuru ve dolambacsiz ajite arabeskciler tekrar ragbet yuzu gormuyor. Elbet bu surecin icinde nostaljiye dair bir seyler vardir. Belki gercekten yeni ve surekli degisen dunyaya adaptasyonun zorlugu ve gecmisi olabildigince estetize etme, bir tur “retroactive” kurgulama yoluyla gecmisi yeniden sekillendirme ihtiyaci, belki gecmise saplanti, belki bazi kisilerin gercekten icinde bulunduklari zamanin otesinde olmasi ve kiymetlerinin sonradan anlasilmasi, belki gercekten “emek” ve “altyapi” kavramlarinin buharlasmasindan mutevellit her alanda daha da vahimlesen calakalem isler, belki de sadece farkli olma motivasyonu. Ya da hepsinin karisimi. Ben en basta dunyanin giderek zevksizlestigi, dizayn duygusunun performans, maliyet ve fonksiyonellik gibi ozelliklere karsi agir bir yenilgi almakta oldugunu dusunenlerdenim. Bir gercek varsa o da: “Kati olan hersey... jolelesiyor”. Otuz yil oncesinde yapilmis perdeleri bir dusunun; ince iscilik, agir ve pahali materyal, rafine dizayn. Ha yikamak ve asmak icin en az iki kisiye ihtiyac vardir. Bir yandan gelisen tekniklerin kullanislilik ve mobilite boyutlarina yuklenip, esyalari ve insan uzerindeki yuku hafifetmesi de kacinilmaz. Hangisi daha iyi tartmak ve karar vermek zor.

Simdi kultlesen figurler dedik ya, bunlar mumkunse ete kemige burunmemis salt silueti ya da ruhuyla geri gelsin. Herhalde Ilhan Irem buna iyi bir ornek olabilir; kendisini 20 yildir hicbir gorsel yayin organinda gormedim. Ama ille de ete kemige burunecekse hatirlandigi gibi kalsa, bugune uyarlanmis haliyle degil de gecmisten oldugu gibi bozulmadan gelse (burada sahneye Orhan Gencebay cikar) sikayetim olmaz. Ne yazik ki el yapimi ici bos efsaneler de var. Bu zorlamayla kahraman/fenomen yaratma, uzerine de bir guzel eglence kulturu bina etme samimiyetsizligini cok can sikici buluyorum. Kurgu dusmani degilim, ama boyle seylerin bir gercekliginin olmasi gerektigini dusunenlerdenim. 2000 lerin basinda NARO adinda Nuri Alco’yu kult bir figur olarak gecmisten cekip yasadigimiz gune geri getiren bir organizasyon vardi hatirlarsaniz. Yanlis anlamadiysam veya hatirlamiyorsam sanki var olan konjonkture politik bir gonderme mahiyetinde, mevcut duzeni temsil ettigi icin ikon olarak Alco’yu sectiklerini ifade ediyorlardi. Amaclarinin sonradan tanrisal bir tavirla robdosambiri ve viskisiyle bar balkonlarindan kalabaligi selamladigi, adina partilerin tertip edildigi bir ikon yaratmak oldugunu sanmiyorum. Ama iste cilkini cikaracak birileri hep oluyor. Buna bir baska mahir ornek de Muslum Gurses (belli ki bu topraklarin gercegi "arabesk"ten kacis yok ve bastirilan unsur gumbur gumbur geri geliyor).

Kabul ediyorum, durusunda, tarzinda, soyleyis biciminde filan pek degisiklik yok; cogu acidan ayni “Muslum Baba”. Ama eger gercekten degeri sonradan anlasildiysa, onu eski haliyle, o muzikalitesi dusuk, birbirinin kopyasi fabrikasyon uretimi sarkilarla severlerdi. En beylik aforizma degil midir, “birini gercekten sevmek, onu oldugu gibi kabul etmek ve degistirmeye calismamaktir”. Bana kalirsa bu da nostalji ya da zamaninda esirgenen payeyi iade etmek filan degil. Bu acgozlu efsane yaraticilarinin, “camp” manyaklarinin belli kesimler icin zaten var olan efsaneyi bencilce donusturme, akil terazisi hepten yitik ve yonlendirmesi kolay bu adamcagizi kendi gecmisinden, kendisinden, gercek kitlesinden koparip bir oyuncak gibi alip yeniden sekillendirme, istedikleri gibi bicimlendirme hadisesidir. Aklanmaya calisilan bir kara “guilty pleasure” vak’asi. Mesrulastirmanin yegane yolu da genetigiyle oynamak. Rock sarkilari okutulur, dunya klasikleri Turkce soyletilir, bagir cagir eslik edilir. Isleri bittiginde de bir pacavra gibi kenara atiliverilir. Olan da Muslum Baba’yi tum ciplakligiyla, “kaybeden” haliyle oldugu gibi seven, onun gercekligine kanip bir tapinma eylemi olarak kendini jiletle dograyan gercek sevenlerine olur. Hic kendinizi uzmeyin, birilerinin de o derin kesiklerin hesabini vermesini beklemeyin sevgili gercek "Muslum Baba"cilar. Unutmayin ki jilet, iyi gorunmektir :S

No comments: