babam bir koleksiyoner olduğundan belki...doğrusu babam kendi geçmişine sımsıkı bağlı bir koleksiyoner olduğundan belki, anılarımın son çeyreğinde yoğunlaştığı 20. yüzyıl'ın ortalarına ilişkin de hatırı sayılır birikimim var. hatta, bazı anıları çok fazla dinlemekten herhalde, kimi zaman gençliğimin gençlik cadddesinde kocaman amerikan arabalarını izleyip çoluk çocuk bütün mahalle sinemalara doluşup türk filmelerinde ağlayarak geçtiğini sanıyorum. o kadar da değil elbette. hala ispanyol paça pantolon, geniş yaka dar gömlek giyiyor; çorapta malbuş, gömlek cebinde birinci taşıyor olabilirim ama bu katiyen benim geçmişte yaşadığım anlamına gelmez :S
az önce yine babam, fi tarihindeki bir radyo programından, zeki müren'in dinleyicelerini "gözünüz yolda, kulağınız bende olsun... aziz dinleyicilerim" diye selamlamasından bahsedip, kısa dalgadan bir nostalji rüzgarı estirdi de, aklımda gaz lambası yanıverdi (pek tabii bizim zamanımızda ampül yoktu. ampül demişken, babama göre gelmiş geçmiş en önemli şahıs edison'dur). orhan pamuk'un benim adım kırmızısı'nın geçtiği 16. yüzyıl istanbul'unda bile, kara namlı kahraman çocukluğunun istanbul'una özlem duymuyor mu? okur ilk anda "lan daha fetih gerçekleşeli bir asır olmuş" diyor ama, mevzu başka sanırım. demek insan her daim uzak ya da yakın geçmişe özlem duymaya haiz. insanoğlu kültür birikimini oluşturduğundan beri geçmişe özlem duyuyor. demek en çok, belki de şahsi etkisinin en hafif olduğu, geçmişi sahipleniyor.
neyse bu çok da önemli bir konu değil aslında. aklıma gelmişken, unutmayayım dedim. belki ileride blog'u açar bakar "ah ulan ne güzel yazmışız, şimdiki gençlerin alayı tırıvırı" derim.
şimdi lütfen birisi atımı getirsin. garp memleketlerine sefere çıkıyoruz! :S
(mehter marşı gir)
No comments:
Post a Comment