Tuesday, April 27, 2010

i'm a lucky man

Son birkac haftanin, belki de ayin aman vermez yogunluk ve yoruculugunun ardindan, kendimi nadasa birakmaktan benzer aralari pek firsata cevirmeye beceremedigim coluk-cocuk bayramini bu kez karga tulumba yakaladim ve ufak bir kacamagi onun yarattigi atil zaman araligina itiverdim. Zaten bir suredir yerimde durdugum yok ya, bu kez komputersiz, faresiz, adaptorsuz, abartmisken guvenlik noktalarinda isimi daha da kolaylastirsin diye kemersiz ve saatsiz, yalniz sirt cantasiyla hayatin disindan merkezine kucuk bir seyahat... Aslinda seyahatin aga babasini gecen hafta yasamistim. Bir of cektim, karsiki volkan patladi. Bir bakima iyi oldu, dunyanin tekrar ayagini yere basmasi gerekiyordu. Kaldi ki karayolunu hep sevmisimdir. Ama dakikalarla, hatta kita Avrupasi’nin halen teyyarelerin inip kalkabildigi neredeyse tek ucus noktasina bizden once varmasin diye kul bulutuyla amansiz bir yarisa girmenin cok da geregi yoktu sanki. Neyse, onu da sonra anlatirim…


Basimda bir bela var. Cok uzun zaman once islemis oldugum ve pismanlik duydugum sayili hatalardan birinin bedelini, “trouble every day” degil fakat sadece onun istedigi ve hortladigi araliklarla, farkli formlarda oduyorum. Bolum atladikca canavarin kollari artiyor, ama en olmadi gozunden vururum, olur biter diyorum. Aslinda kendimi cok da uzemiyorum. Sartre’in dedigi gibi, insan asla kendine duydugu ofkeden deliye donemez.



Tum agirliklarimdan siyrilip hayatla bulustugumda (ifade kabizligindan hayati gizemli ve belirsiz bir ozneye donusturmekten tiksinirim, ama kendimi alikoyamayacak kadar paslanmisim) tam bir zombiye dondum. Sanki gectigim tum sokaklar birer birer gerceklesirken kendi gercekligim geride kaliyor ve kayboluyordu. Gunes isitmiyor, istirap veriyordu. Bu kez doymak icin degil, yemek icin yiyordum lakin nasil tat alacagimi, ya da lezzetlere nasil tepki verecegimi bilmedigimden sanki butun tatlar birlik edip icimi kavurdu. Gerci bir sey hep eksik olacak ve asla “tat”min olmayacagiz; gercekten olsaydik bir daha tatmazdik, degil mi?


Demezken, Pazar sabahi bende hikayesi oldukca eski o malum sarki calmaya basladi... Kahretsin, hala sansliyim! (U-Turn finalinde son nefesini vermekte olan Sean Penn gibi oldu, tahtaya vurayim)...


I’m a lucky man
With fire in my hands

I hope you understand
I hope you understand

No comments: