Bunlarin tam olarak cevabi bende yok, ama kafasindan tilkileri eksik etmedigini ve algimiza bilincli sasirtmacalarla kastettigini dusunuyorum. Gizlenmek ya da cekimlerle flulastirmak suretiyle esgalleri kat’a netlestirilmeyen ebeveynlerin derin bir anlaminin oldugunu dusundugunuz anda, filmin genc basrolu Alex'in (saygi ve sevgilerimizle, Gabe Nevins) babasiyla bulusmasinda Van Sant karsiniza “bu sekil bir babaya ne dersiniz?” mahiyetinde bir kontra-yumrukla cikabiliyor. Veya savas konusunda ergen-ustu bir duyarlilik sergileyen gencin, bir baska ruh halinde mevzuya kayitsizligi yine mesaj trafiginde aksamalara sebebiyet verebiliyor. Bu bapta dogrusaldan ziyade inisli cikisli bir desen sonucu varilmis bir notrlukten, arada notralizasyon islemlerinden bahsedebiliriz.
Aslinda tum bunlarin ne onemi var; belli ki Van Sant’in bu gorsel-sanatsal soleni icra edebilmek icin genclik hezeyanlarinin ve kaykay kulturunun kesistigi bir senaryoya/araca ihtiyaci vardi. Ustad bu aralar tam olarak neyin pesinde oldugunu, yetkin ve yapiminda gorev aldigi filmlerle simgelesen goruntu yonetmeni Christopher Doyle komutasinda aslinda pek guzel anlatiyor. Sessizlik veya ona yakin arkaplan muzigiyle (dikkat fransizca sozlu muzik cikabilir) yavaslatilmis hareketli cekimler, en ucra ayrintilari dahi estetize edilebilmis dingin yakin plan goruntuler neyimize yetmiyor... Uzerine kulturunden gencligine, dogasindan basta Elliot Smith olmak uzere muzigine kadar hometown Portland’a goz kirpma/aidiyet odeme aliskanligi da bozulmadan eklenince, bizim icin hersey yolunda.
Belki koca bir paragraf da janri, muzikleri, sokak menseili alt-kulturel dinamikleri, tasarim dunyasi, kisaca tekmili birden zengin kulliyatiyla “skateboard” icin acmak gerek. Zannimca bunlar icin kulturun icinden gecmis degilseniz ya Nick Hornby gibi ustun bir anlatici, ya Gus Van Sant gibi mahir bir sinema anlaticisi, ya da Cristopher Doyle gibi rahatsiz bir goruntu yonetmeni olmak gerekiyor... Lakin filmde ayirdigi planlara, aktarimda gosterdigi ozene bakilirsa Van Sant’in acikca goze carpan yogun ilgisine kayit gosterebilmek/etkilenmek icin bunlarin hicbiri olmak gerekmiyor. Paragrafi caktirmadan nasil actim ve bos laflarla kotardim ama?




Adam Phillips “cift 3 kisiden olusur” derken cift olmanin tescillenebilmesi icin -statuye ayna mahiyetinde- mutlaka oynanacak bir seyirci, toplum, sosyal cevre, kisaca bir “oteki”ye ihtiyac oldugunu belirtiyordu. Suphesiz kastettigi, Yoko Ono’nun ebedi aski John Lennon’la iliskilerine ve cinsel yasamlarina renk getirmesi gayesiyle ucuncu bir kisiyi, May Pang’i gercek anlamda dahil etmesine benzer bir sey degildi. Hanif Kureishi’nin bu tip vakalara cevabi “Mahremiyet” romaniyla acik ve netti: Duygulari alinmis (ya da alindigi sanilmis) salt sivi transferiyle baslayan fiziksel iliski zamanla baglilik, bagimlilik ve tutkuya donusuyor; “fuck buddy” kavraminin icini bosaltiyordu. Eh, Lennon-Ono vakasi da bu kadim senaryoya ihanet etmeyip tum zamanlarin en populer, yogun presli ve gorunurde tutkulu iliskisinin orta yerine yerlestirilmis dinamitin fitilini atesleyerek gelisiyordu. Aslinda hikaye daha karmasik. Pang zaten Lennon’in asistani olarak calisan ve Beatles grubunun icinde olan bir sahsiyet. Ono-Lennon iliskisi bir tikanikliga girdiginde baska kisilerle gorusme karari aliyorlar. Ono n’apiyor ediyor –zaten desturundan ve mudahelesinden yoksun bir aksiyon dusunulemezdi- bir sekilde tikaniklik acici tuz-ruhu unvaniyla goreve Pang’i atiyor.


Dunya gundeminde ara sira iyi seyler de oluyor. Fransa halki yerel secimlerde Sarkozy’e dersini verirken, Ispanya’da 9 martta yapilan genel secimlerin onumuzdeki 4 yil ulkeyi yonetecek galibi; iktidardaki basbakan ve Sosyalist Isci Partisi (


