Friday, January 30, 2009
p.m. has just left the building
yukaridaki fotograf sali gunu brezilya'dan. chavez, che'nin kizi aleida guevara ve ecuador devlet baskani rafael correa beraber, hasta siempre'yi soyluyorlar.
50 (that'll be the day when i die)
populer figurlerin 'ani' olumu her zaman turlu dedikodulara, daha dogrusu sevevlerinin durumu inkari nedeniyle alternatif sonlar turetmesine neden olmustur. mesela elvis kimilerine gore hic olmedi, jacques brel de paris te bir cafe de sarki soyluyor hala. hatta su an ahmet kaya ile yeni bir kayit icin studyoya girmisler diye duydum ben. yerkure uzerinde, kendisi hayatta olsa bile, hayran kitlesinin onun (mecazi anlamda degil, gercekten) oldugune inandigi tek insan bob dylan olsa gerek. kimilerine gore dylan 1966'daki motorsiklet kazasinda hayata gozlerini yumdu. 8 uzun sene boyunca ortalarda pek gorunmemesinin ve cevresinden kopmasinin gercek nedeni de, bob dylan'in o eski bob dylan degil baska bir adam olmasi.
neyse, dylan hikayeleri hep kafami karistirir. 'ozan'a atfedilen kimselere benzemez ehemmiyet ve cevresini saran mistik bulutlarin nedenini bir turlu anlayamazken, bir de tutup bu adamin hayatindaki en gizemli olay hakkinda yorum yapmak, sahsim uzerinde calisan camasir makinesinin icindeki kedi sendromunun basgostermesine neden olabilir. o labirentlere girmek yerine, buddy holly'ye yazdigim alternatif sonu paylasayim... buddy aslinda 1959 subatindaki elim kazadan agir yarali olarak kurtuldu ve o gun, hakikaten the day the music died idi. talihsiz adamin muzik kariyeri gercekten de bitmisti ve bundan sonra yapilacak en mantikli is, henuz 22 yasinda olan buddy'i taninmayacagi bir memlekette universiteye gondermek ve alacagi tahsil ile, bambaska bir yol cizmesinin onunu acmakti. 50 sene onceki ve bugunku adamin arasindaki tek ortaklik o son derece chic gozluk. herseye ragmen, buddy nin aramizda oldugunu bilmek basli basina sevindirici bir durum.
Wednesday, January 28, 2009
..100
goruluyor ki 100. post’un anlam ve onemine dair birseyler tuslamak isterken saplandigimiz ve postu deldirdigimiz yer, icimize islemis olan kronik vak’a, biraz da zirvalik... hakcasi, konunun disina cikmak icin de yer ariyoruz, ama bir yerden baslamak gerek. alter[ed] native, “hadi bir araya gelmeyip blog yapalim” fikriyle ortaya cikti. kiyak da bir cizgi yakaladi. baslangictaki gaye, kafadaki dusunce baloncuklarindan kurtulmak, zamansiz (timeless) degerlerden ziyade, gunceli ve gundeligi not dusmekti. fakat neredeyse baslar baslamaz icgudusel olarak tum zamanlara hitap eden degerlere yer verdik, isi planladigimizdan da ciddiye aldik ve bu ciddiyeti bir iddia haline getirdik. gereksiz bir davranisti. yok yok, degildi. icerik tabii ki ivir-zivir ve abuk-sabuk, ama onu isleyis bicimindeki ciddiyetimiz ve ozenimiz bizi iyi hissettiriyor. Basarinin siki bir ortakliktan gectigini Nip/Tuck’tan zaten ogrenmistik. biz de bu yolu izlemeye koyulduk. geriye/asagi bakinca ahval pek de fena gozukmuyor. eger yakin zamanda mola vermemis olsaydik, lutfen bu basliga yorumlarinizi yazin, ona gore tamam ya da devam karari alacagiz deyip sizi tehdit etmeyi planliyorduk. lakin su an elimiz pek guclu degil.
bu arada mola konusuna kisaca deginmek istiyoruz. bu konuda uzerimize cok gelindi, tarz bu olmamaliydi. yalan tabii ki, bir-iki kisi sordu hepsi o. dogal gelisen bir molaydi, elbet yine olacaktir. dogrusunu isterseniz kendimizi ise guce verebilmek ve alter[ed] native’in metamorfozu icin bu araya cok ihtiyacimiz vardi, deyip hayatimizi ve alter[ed] native’i gereginden fazla ciddiye almanin manasi yok. tabii savciligin suc duyurusu uzerine ofisimize yapilan baskin ve el konan arsivimizin de gecikmedeki payini hatirlatmali... bereket, yayin yasagimiz zamaninda kalkti, yoksa bu isten cukkaladigimiz balya suyunu cekmek uzereydi. siki ortaklik demisken; ortak bana kurnaz bir surpriz hazirlayip ben 100. post temali yaziyi yazarken arada post girecek, bu koca metin 101. siraya yerlesip bosa cikacak ve anlamini yitirecek diye tirsmiyor degilim. hemen bitireyim de gondereyim :S
100ler kulubune girdik. ama asil hedef asagidaki "yüzler kulubu"ne girmek olmali. onlarin kontenjan da 100 ile sinirliymis. yalniz dikkat ettim, aralarinda pek meymenetsiz yüzler var. iki tanesinin ayagini kaydirip kadraja girebilmek icin hicbir engel yok, sonucta calisma meselesi ve hersey kafada bitiyor :S
Tuesday, January 27, 2009
karl in black
tasarimci bu adam, chanel in bas tasarimcisi! delikanli olun, kanli bicakli filme gidin!
peki, biz de bu meydan okuyan tavir karsisinda tepkimizi nasil gosterdik dersiniz? gisedeki kiza boyun egip cengiz han'a giderek... (o da guzeldi gerci, adil hakan cengiz asya nin steplerinde esti de durdu)
~
bazi populer figurler, toplum vicdaninin onayladigi fikir ve davranislara karsi konumlanmaktan zevk alirlar. bu 'common sense e ters kose!' davranis biciminin altinda yatan sebep ayriksi olmayi da asip itici gorunmeyi istemekle alakali sanirim. kimi insanlar bundan zevk aliyor olabilir. hele ki unlu biriyseniz, tasiyacaginiz onaylanmamis nitelikler size olumsuzdan ziyade ulasilmaz ve guclu bir kimlik kazandirir. dogru soyleyin, darth vader mi yoksa luke skywalker mi?
lagerfeld kelimenin tam anlamiyla cins bir adam. mesela tuhaf ve anlasilmaz bir ipod sevdasi var. dunyanin cesitli yerlerindeki evlerinde ve sik kaldigi otellerde yuzlerce ipod, bir gun koca karl gelip de kendilerini dinler diye hazir bekliyor. boylece lagerfeld asla muziksiz kalmiyor. baska bir meczuplugu da yaptigi meshur diet. evet baylar ve bayanlar, siz de onun gibi sadece 13 ayda 42 kilo vermek isterseniz amazon.com dan the karl lagerfeld diet isimli kitabi edinebilirsiniz. aslinda ozon orhon da midesini kelepceletecegine ya da henuz aldirmadiysa da bir gun aldiracagina, bu kitabi alsaydi. tasarimcimizin esitlik kavramina inanmadigindan, guce ve varsilliga karsi gosterdigi derin saygidan soz etmiyorum bile... alman olmasina ragmen, abd baskanlik secimleri hakkinda bir iki laf ettiyse de bunlar da muhtemelen obama karsitidir.
kimi aciklamalar ve davranislar, ikon olmanin getirdigi simarikliga verilip goz ardi edilebilir. ne var ki asil can yakici huysuzlugu, cevrecilere karsi gostermis oldugu cirkin tepkide yatiyor. hala et yenilen bir dunyada, kurk ve deri'nin giyimde kullanilmasina gosterilen muhalefeti cocukca bulduguna iliskin beyanat, selim bir aklin kabul edebilecegi cinsten degildi. beyaz sacli prens'e (yildo muydu bu sifatin esas sahibi?) gore o kurku soyulan, derisi yuzulen hayvanlar bir insani yakalarsa yermis, insan ne yapsinmis.
ben mi yanlis hatirliyorum yoksa biz insanlar toplu yerlesim alanlarinda guvenlik icerisinde yasayan bir tur degil miyiz? kurk giyen kadin ve erkeklerin acaba kaci safari, hayvanat bahcesi ya da televizyon ekrani disinda, gercekten vahsi bir hayvan ile goz goze geldi? bir zamanlarin kadinlar icin sukse sembolu "kurk" giderek sahipsiz kalan ve asagilik gorulen bir malzemeye donusurken boylesi, nereden tutsaniz elde kalacak cinsten bir cikisin yegane sebebi karanlik tarafta ve kotu olma istegidir. asil cocukca olan bu tavri surdurmek ve inatla hayvan kurkunun insan sirtina -sirf chic olmak adina- gecirilmesini savunmak. darth vader bile hikayenin sonunda icerisindeki kotuluge isyan edip tovbekar oluyordu. darisi kara adamlardan ismi karl olanin basina.
(darth vader in gogsune iphone takmislar. ben de dedim, ne bu boyle rengarenk?)
alter[ed]native de akilli olsun!
hepimiz sozcuguyle baslayan slonganlar atarlar
cumhuriyet gazetesi okumazlar
teror orgutu liderinden lakabiyla degil, ad ve soyadiyla soz ederler
ergenekon onlar icin istanbulda bir destan adi degildir
vicdani redde sempati duyar, bedelli askerligi hak gorurler
turkiyeli olduklarini iddia ederler
kibris’a kuzey kibris derler
eti-ulker savasinda saf tutmaz, ulker’i boykot etmezler
ulusal takim formasindaki turkuaza tepkimezler
kaybetmek icin almanlarin kaybetmesine ihtiyac duymazlar
Monday, January 26, 2009
hayata hasta olan adam
her ne ise, henuz gerceklestirmedigim dunya turundaki hayali maceralarimi bir kenara birakip yeniden tv karakterlerine donecek olursak, son zamanlarda bir adamin, benim ekrandaki mutlu kisilere karsi olusan inatci onyargilarimi yiktigini belirtmekten kivanc duyuyorum. huzurlarinizda ayhan sicimoglu:
sanirim bu fotograf bir album icin cekilmis. su bugulu bakislar ve maco durus bana pek tanidik gelmiyor. dogruyu soylemek gerekirse, ben sicimoglu'nun muzisyen kimligini tanimiyorum. asil ilgimizi ceken onun sky turk'te yayinlanan ve insanin izledikce izleyesini getiren o muazzam, yasam dolu, hayat dolu, dolu dolu programi. bir bakiyorsunuz adam cuba'da yakindan tanidigi (ilgili cevrelerde) unlu bir muzisyenin evinde sohbet ediyor, bir bakiyorsunuz tropik bir adada coconut topluyor. sonra giriyor mutfaga, kankasi japon bir asci ile olmadik deniz mahsullerinin tadina bakiyor, derken ayaginda parmak arasi terlikler, uzerinde keten kiyafetler ile kolonyal mimarisi ve siyah nufusu ile dikkat ceken baska bir latin memleketinde ahaliyle muhabbet kuruyor. turkcesi kirik, ingilizcesi de... anlamiyorum ama, muhtemelen ispanyolcasi da oyledir. eger baska bir dil daha biliyorsa (galiba italyancasi da var) onlarin da telaffuzunda sorun olabilir. zaten sicimoglu oyle bir adam; gezdigi yerleri, bahsettigi yemekleri, kulturleri tam olarak tanimiyor sanki. hepsinden bir parca var ama, daha fazlasi eksik kalmis gibi. yine de umrunda degil bu durum. olabildigince rahat, alabildigine gevsek. eller cepte, gozler hep ileride... neyi gorse ilgileniyor, neyi tatsa begeniyor.
bana kalirsa boyle bir mizaca milyarda bir rastlanir, yani ayhan sicimoglu olmak, bir nevi lutuf gibi. duyargalari her daim acik, bir kenti geziyorsa her yanina temas ediyor. siari da belli ayhan abinin: 'hastasiyim!' . ornegin bir yemegi tattiktan sonra onu sevmekle kalmiyor, ayni zamanda ve sevmenin otesinde hastasi oluyor. yasamayi bu denli seven, olaylara, mekanlara ve insanlara onun gibi deger veren bir adam 150 yil yasar bence. zaten bu kadar uzun bir omru de hak ediyordur...
Sunday, January 25, 2009
the boxer vs. the wrestler
ancak bu "cool loser" icin hersey o kadar da umutsuz degil. ram nasil yillar icinde kendini tam anlamiyla birakmamis, mucadele etmis, vucudunu ve formunu korumussa, rourke da bu yasinda boyle bir vucutla karsimiza cikabildigine gore en az o kadar hayata tutunmus olmali. hos, 53 yas ozel bakim imkanlarina sahip sohretler icin cok da geckin bir yas degil. kendisinden hepi topu 5-6 yas kucuklerin (tom cruise, brad pitt) insani gucendiren formlari ortada. fakat hicbiri boylesine kayip bir hayat gecirmedi. kim bilir, boks yuzunden goturuken vucudunu diri tutmustur...
ram'in bilinmeze geri-donusunu, baska biri olarak yasamaktansa ram olarak ölme tercihinin -yeniden dogus ya da ölüm- akibetini bilmiyoruz. ama rourke'unkini neyse ki biliyoruz. belki iade-i itibar, belki ustaya saygi ama neticede nurtopu gibi bir altin kure ve diger adaylar dahil herkesin alkislamaktan kizaran avuclari. alkislayin comezler, iste sampiyon!
Friday, January 23, 2009
wish for a lucky Strike
yok, bu vak'ayla baglantim dunyanin her neresinde olursa olsun es duzeyde tepkime ozelligine sahip reaksiyoner kisiligimle ilintili degil. cunku post-özal donemi, sinirleri ve tepkime kanallari jiletle torpulenmis, bu kazintidan kalan kirintilardan dogmaya ve sorgulamaya ugrasan jenerasyon mensubu olarak bu tip bir kisilikten soz etmem mumkun degil. baglantim cok yakin bir arkadasimin grevin en on saflarinda olusundan, onun ve arkadaslarinin cektiklerini uzaktan da olsa izleyip hissetmemden ibaret. konuya temasa meyletmem de, en azindan cektikleri zorluklari paylastigimin mutevazi ifadesindendir... hem belli mi olur, bir yandan sergiledikleri kararli direnis modeliyle farkli magdur gruplara da -eger almasini bilirsek- feyz bagisinda bulunurlar.
they are broader than Broadway:
http://www.3903strike.ca/
baby you can drive my car (benzini de sen koyarsin)
yukaridaki fotograflar henuz cok taze. fabrikalarda, limanlarda, cami avlularinda ve artik nereyi buluyorlarsa oralarda depolanmis, satilamamis, satin alacak birini bulamamis oksuz otomobillerin hazin goruntusudur bu.
dunyanin dort bir yaninda, bir zamanlar bacalarindan araliksiz duman fiskiran, binlerce isci ve muhendisin uc vardiya calistigi otomobil fabrikalarina simdi endise hakim. bunun bir sonraki asamasi, dev endustriyel tesislerin tipki antik yunan kentleri gibi terk edilmis, ihtisamli ancak gecmis toplumlara ozgu yapilar haline gelmesi. tabii bugunden gecmisin yunan kentlerine, tapinaklarina ve anfi tiyatrolarina baktigimizda; o zaman var olmus toplumlari gunumuzle kiyaslamaz, kendi kosullari cercevesinde varmis olduklari medeniyet seviyesinin ihtisami ve baskaligi ile hayallere dalariz (yani en azindan, ben oyle yapiyorum. ornek cumle: "vay lan! kimbilir bu meydanda ne alemler yaptilar!" )
eger biz simdi kimilerinin iddia ettigi gibi kapitalizmin sonuna yaklasiyorsak, bu bir yonuyle kiyamet yaklasiyor anlamina gelir ve bu sarsici durum uzerinden fantastik senaryolar uretmenin de bir mahsuru yoktur. neticede onun yerini alacak bir sistem henuz olgunlasmadi. ustelik kapitalizm, kendinden oncekilerin aksine, kendisiyle beraber olgunlasan modern toplumu da yikacak kadar hirsli. amerikan otomobil sektoru gercekten de batarsa, bu is bitti demektir (benden duymus olmayin). ornegin, vaktinde yeni bir cagin kapilarini acan ford'un fabrika kapisina kilit vurmasi sembolik ve 'kapi' meteforu ile aciklanabilir olmaktan cok daha ote anlamlar tasiyacaktir. fordist, postfordist veee nonfordist. bildigimiz anlamda ilerlemenin, gelismenin ve genislemenin sonu...
sonraki kusaklarin ademogullari, bu dev tesislere belki de bizim antik kentlere baktigimiz gibi bakacaklar. hayretle, biraz korkuyla ve bolca hayal kurarak ve sessiz yatan koca makinalari hangi aklin yarattigini dusunurek... ne de olsa onlar, yalnizca topragi isleyerek yasayacak ve boyle mutlu olacaklar.
ursula teyze duy bu sesi! su arabalarin uzerini sarmasiklar kaplayacak diyorum? maymunlar cehennemi varsa moviemax'te, izleyeyim bu aksam.
Thursday, January 22, 2009
Wednesday, January 21, 2009
su bizim huseyin
44. baskanin bunca ses cikarmasinin sebebi, aslina bakacak olursaniz -siyah olmasi disinda- soyleminden ve vaatlerinden bagimsiz olarak, demokrat bir baskanin bush yonetiminin icraatlarindan uzaklasabileceginin umulmasi. ornegin dun aksamki yemin toreni esnasinda yaptigi konusmanin ardindan ntv sunucusu banu guven obama'nin "tarihi, tarih kitaplarinda yer alacak" bir konusma yaptigini ifade etti. oysa yeni baskan tansiyonu dusuk, vaatkar olmaktan uzak ve sapmadan ziyade sureklilik isaretleri veren laflar etti. soz ettigi en ic acici sey, amerikanin yeniden zenginlesirken servetin adil paylasilacagi ve toplumsal adaletin gozetilecegi idi. tabii banu guven'i suclamamak lazim, neticede butun dunya benzer beklentiler icerisinde ve kimse dus kirikligina ugramak istemiyor. ortadogu'da suregelen trajedi, herkesi karamsarliga surukleyen ekonomik kriz, toplumsal ve bireysel guvensizlik, yozlasma vs... dunya sistemi boyle iste, belanin da medeniyetin de merkezi amerika birlesik devletleri. isa'yi carmiha geren romalilar, ayni zamanda dunya uzerindeki yerlesik kulturun de merkezi ve ilerleticisi degiller miydi?
surasi acik, obama bir siyah ve bush kabusunun pesinden gelen demokrat baskan olarak bazi seyleri degistirecek. saldirgan, huysuz ve baskalarini hice sayan dis politika degisecek. bastan asagi degilse bile, elbette yumusayacak. en azindan, bu beklenebilir. ikincisi, dunyanin herhangi bir kosesinde, muhafazakar bir iktidar yerinden edilip yerine daha acik, uzlasmaya yakin, adalet ve esitligi onemseyen bir yonetim geldiginde (obama'nin konusmasinda yer alan ikinci onemli nokta, guvenlik adina ozgurlukten taviz verilemeyecegi, bu iki kavramin tezat degil birliktelik teskil ettigi vurgusu idi) bu sevindirici bir durumdur.
altmis yil once restoranlara alinmayan siyahlardan birisi, simdi o buyuk ve sevilmeyen ulkenin baskani. amerikan toplumu pek cok yonuyle elestirilebilir, ki bunu hemen hepimiz yapiyoruz. fakat degisime ve ilerlemeye acikligi ile de ovguyu hak ediyorlar. yuzleri kara cikmasin :s
god bless our hopes.