sokaklara tutkuyla bağlayım. aynı caddeyi bir aşağı bir yukarı ara vermeden defalarca yürüdüğümü bilirim. etrafımdan geçip giden insan kalabalığına aldırış etmeden, ama onların içerisinde olmanın zevkiyle dolaştığım çirkin mahalleleri seviyorum. üst üste binmiş biçimsiz tabelaları, paralel olduğuna emin olunamayan geniş, dar, uzun, ince sokakları, özensiz ve bakımsız mekanları iyi bilirim. sıcak motor kaputlarının üzerinde pinekleyen tembel kedileri severim. hangi ağacın dibinde köpek boku var, hangi köşeyi dönünce karşıma ters yönden bir araba fırlar, onu da hissederim. gürültücü esnafı, kahvedeki buruşukları, avare delileri, biçare şarapçıları filan tanırım. sohbetim ya da bir selamım dahi olmayabilir, ama yüzleri ezberimdedir. bakışlarımız zamanın birinde elbet karşılaşmıştır da, yabancılığımızdan taviz vermemişizdir. binaları gözlerim... 70ler ve sonraki 20 senede rant kaygısıyla alelacele dikilmiş ucubelerle önceki dönemin mimar imzalı estetik yapılarını gözümü dahi kırpmadan ayırırım. piçlerden kaçarım. uğursuzlardan, çakallardan ölesiye nefret ederim.
neyse işte, bu sokaklar - o beton- herkesten önce şarapçılarındır. kedilerin, ve şarapçıların... ankara'da mesela, bir taytıs vardı. abi kardeş yüksel caddesi'nde yaşarlardı. taytıs'ın abisi, bir bıçaklama olayında öldü gitti. ardından ağlayanı olmuş mudur bilmiyorum. taytıs - yüzü ve kafası her zaman yara bere içerisinde- enfeksiyonlu yaşamanı bir süre daha sürdürdü. belediye kış gecelerinde yatacak yer dahi sağlıyordu, yazın da inkılap sokak'a attığı açık hava yatağında idare ediyordu. geçen sene ölmüş. hayatı boyunca ne aşı olmuş, ne ilaç almış, ne sıkma portakal suyu içmiş ne de sağlıklı denebilecek diğer şeylerin yanına yaklaşabilmiş bir adamın zaten daha uzun bir ömür sürmesi beklenemezdi. erken gitti diyemiyorum. şarapçıydı, ölüverdi... taytıs'ın adını anıyorum ki, ondan geriye hiç yoksa bir iz kalmış olsun. yaşayan kimsenin anmayacağı zavallı adamın adı (gerçek ismi neydi acaba?) bari burada tozlansın.
kıbrıs şehitleri caddesi'nde bir osman yaşardı. hakkında türlü hurafeler vardı. zamanında çok zenginmiş, iyi tahsilliymiş ama aşk meşk meseleleri deli etmiş osman'ı. içkiye vermiş kendini de, uyanık akrabaları bu zavallının neyi var neyi yoksa almış elinden. aslını astarını bilmiyorum, zaten hiçbir önemi de yok. sokaklarda yaşayan binlerce insanın kim bilir nasıl yürek burkan hikayeleri var... osman işte, kafası 24 saat iyi yaşayıp gidiyordu garibim. mal varlığı pilli bir cep radyosundan ibaretti. ara sıra dellenip haykıra haykra ağlar, kimi zaman da neşeli türküler tuttururdu. doğrusu ankaralı yoldaşı taytıs bile aklı başında kalıyordu yanında. osman'ı bir dakika ayık görmedim ben, belki de bana tesadüf etmedi o hali.
osman ölmüş. kasım sonlarında bir gece kimselere duyurmadan sessizce göçüvermiş. o anın gerçekte nasıl olduğunu da kimse anlatmıyor. kanser miydi, siroz muydu, araba mı çarptı bilmiyorum. zaten bir önemi de yok. tıpkı taytıs gibi, tükenmiş bedeni -bizlerle kıyaslandığında- henüz erken bir yaşta iflas bayrağını çekivermiş. cumartesi öğleden sonra, yaşarken en sık görüldüğü yerde, mahmut esat'ın girişindeki anlamsız boşlukta anması yapıldı osman'ın. ya yky'nin duvar dibinde demlenir ya da halk bankası'nın önünde ağlardı kimsesiz... lokma döküldü, konuşmalar yapıldı, bir orkestra dahi vardı. sokaktan yoldaşları, benim gibi uzaktan tanıyanları, ve ne olduğunu anlamaya çalışan meraklı teyzeler... hepimiz oradaydık. şarkılar dinledik, lokmasını yedik, fotoğraflarına baktık. osman'a son bir selam çaktık.
Sunday, January 10, 2010
bu dünyadan bir osman geçti, kimin um'runda?
I’ve never yearned for anybody’s fortune
The less I have the more I am a happy man
r.i.p. osman boy
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
2 comments:
basin sagolsun ortak. fetret devri baslar simdi. bakalim kibris sehitleri caddesinin yeni sarap gurmesi kim olacak. benim adayim sensin :S
taksimde de yanindan gecen herkesten "8 yillik kesintisiz egitime katki payi" adi altinda bagis toplayan, rakam olarak da enflasyona yenilmeyip hep "20 bin lira" isteyen, hinzirligindan zerre kaybetmese de her gordugumde biraz daha kotulesen bir abi vardi. o da rahmetli olmus duydugum kadariyla. beyoglunda mesai yapmis herkes gormustur kendisini. saraba "saraf" dedigi rivayet olunur, ama ben kendisinden bu sozcugu isitmedim. rahmetli, senin yazdiklarindan ogrendigim kadariyla osman abi gibi kalender, neydi ne oldu diye dusuncelere daldiran biri degildi. uzun sirasi icinde yatsin, biraz yapiskandi arkasindan konusmak gibi olmasin. ama onde gelen sahsiyetlerdendi ve severdik.
kent yasamina dair boylesine onemli bir olguyu -aci bir kayip vesilesiyle de olsa- buraya tasidigin, bu onemli karakterleri bize tanittigin icin klavyene duaciyim. artik hayatta unutmam bu isimleri. gerci taytis ismini nasil unutayim :)
uzun uzum olacakti bu arada. kendi blogumuzdan comment'i silemiyorum iyi mi. funny games hesabi kendi guvenlik duvarimizin icinde kistirildim :S
Post a Comment