"oğlum olursa askere göndereni..." diyen adam, tezkeresini aldıktan kısa bir süre sonra, yeşil üniforma ile geçen günlerini rakı masasında kahkahalar atarak anlatıyor. hatta masadaki erkekler, en komik anıyı anlatmak için birbirlerinden sıra kapmaya çalışıyor. lise ve üniversite yıllarına ilişkin de hep mutlu hatırılar var. "bize okulda hababam sınıfı derlerdi" cümlesini kaç kişiden duyduğumu bilmiyorum, ama galiba çok :S
komutan, öğretmen, müdür gibi hiyerarşik dizin içerisinde yukarıda yer alan ve otoriteyi temsil eden kavramlar, bela savıldıktan (askerlik bittikten, okuldan mezun olduktan, işten ayrıldıktan ya da terfi aldıktan) sonra tahakküm niteliğini yitiriyor ve o üstünlük/iktidar sıfatını taşıyan kişi ile yaşanan komik olaylar manzumesi ile hatırlanıyor; "içtimada komutan dedi ki...", "öğretmen sınıfa girdi...", "müdür odasına çağırdı..."
2) daha geniş ve belli bir mekan ya da tek bir iş ile ilgili olmayan, ancak sosyal değişimleri, döneme özgün tarzı da içine alan, dolayısıyla kolektif anlamlar taşıyan hatıralar klasörüne on yıllar (decade) diyoruz. lise, askerlik, uzun soluklu ilk sevgili, ilk iş, evlilik, çocuk vs. birer fasikülken; o dönem beraber gidilen filmler, fonda çalan müzik, sokak dili, geçerliliği o dönem ile sınırlı kalmış kelimeler, giyim tarzı vs. bütünü koca bir cilt'tir.
3) decade'ler (...70s, 80s, 90s...) karikatürize edilmiş zaman dilimleridir, popüler olaylar ile anılır. şeylerin duygusal anlamlar ile doldurulup paketlenmesi yoluyla oluşurlar. dolayısıyla decade'ler, aslında hiçbir zaman yaşanmaz (burada kast edilen elbette takvim on yılları değil). kolektif hafıza, ayrıntılardan ve dikenlerden kurtarılmış köşeli ve mutlak tanımlar ile vücut bulur. decade'ler tam da bu bahsedilen soyut kolektif vücut içerisinde zuhur ederler.
işte bu nedenle 80ler new order değil modern talking'dir; 90lar stone roses değil boy band'ler dir... ne yazık ki benim 80lerim ya da benim 90larım gibi bir sınıflandırma yapma şansına sahip değiliz. decade'ler ancak çoğulun yaşadığı, -hiç değilse- varlığını kabul ettiği öğeler bütünüdür. 80ler, 80ler alt kültürünü ancak bir ayrıntı olarak içerir. Tıpkı sokakta yanınızdan geçerken dikkatinizi çeken ancak hayatınızla teması bu kadar ile sınırlı kalmış tehditkar görünümlü bir punk'un anılarınızda kaplayacağı kısıtlı alan gibi...
4) yine de bireysel ve kolektif bellekler arasında önemli bağlar, benzerlik var. bunlardan biri ve belki de başlıcası, iyimserlik. askerliğin gerçeklikten anı'ya geçişi duygusal düzlemde korkudan komiğe doğru iken, popüler kimi olayların gündem'den nostalji'ye hareketi de şaşkınlıktan kolektif eğlenceye (anı) doğru yaşanıyor. genel geçer kanunlar ile nostalji kutusuna sığdıramadığımız kimi olaylar (90larda gazi katliamı, uğur mumcu ve onlarca faili meçhul cinayet) unutulmaya yüz tutarken yaşandığı dönemde sıkıntı ile karşılanan pek çok vak'a bugün yalnızca "aaa evet" denilip geçilecek kadar silikleşmiş durumda.
90ların en çok ilgi çeken karakterlerinden bazılarını bir çırpıda sayalım;
engin civan (civangate) / ergun göksel , nurdan erbuğ ve feray göknel (iski skandalı) / müslüm gündüz / fadime şahin / ali kalkancı / zeynep uludağ ve gülten kızılkaya (kumkapı cinayeti) / sarah ve musa / şevki yılmaz / uğur ve dündar kılıç / tansu çiller / merve kavakçı.
5) nostalji, sisteminin manevi devamlılığını sağlayan sacayaklarından biri. ortak bir geçmişimiz olduğunu hatırlatan, kapitalist toplumun olduğu biçimi ile ve bireysel ölçekte "yeterli mesafede" varlığını sürdürmesini olanaklı kılan mühim bir vasat.
geçmişi; bugüne ve geleceğe dair taşıdığı tehditkar niteliklerinden arındırıp rafine eden, onu evcil anılara dönüştüren bir mekanizma.
oldies but goldies partilerinin de uzun süredir rağbet görüyor olmasının ardında, kolektif belleğin sunduğu rahatlığı yeniden ve yeniden tesis etme, geçmişle zayıflayan bağı sağlamlaştırma ihtiyacı nedenleri yatıyor.
6) kapitalizm, kendi mezar kazıcılarını yaratmanın yanında kendi kendisini de aşıyor. 20. yüzyıl özellikle son çeyreğinde üretim ve tüketimde gerçekleşen ivme, bireysel yaşamımızı da dönüştüren teknik ilerleme karşısında kafa karışıklığımız sürüyor. değişim ve hareket, her daim olduğu gibi kaçınılmaz. ancak bunları yorumlamak eskisine göre daha girift bir çaba haline geldi.
yine de şurası kesin, iyimserlik çağının sonuna geliyoruz.
henüz 2010 yılı dahi bitmeden 90lar nostaljisini tüketmiş olmamızın başka bir izahı yok. bugün ve nostaljik tarih arasındaki fark, neredeyse 5 seneye kadar indi. bu açı, bugünün farkına varılmasını engellemek için epey dar.7) decade'ler varsayımsal, duygusal zaman dilimleridir. dolayısıyla takvim yılları ile birebir örtüşmezler. iç içe geçebilecekleri gibi, aralarında sahiplenilmeyen, kimliksiz boşluklar da bulunabilir.
80ler müzikal anlamda 70lerin sonunda başlayıp kazağını pantolonunun içine sokan son insan 95 senesinde bilinmeyen bir nedenle ortadan kaybolana kadar devam etti. aynı biçimde, 90lar körfez savaşı ile başlayıp kaset satışları cd satışlarının gerisine düşünceye kadar devam etti.
8) 90lar the bodyguard ve whitney houston ile başladı, titanic ve celine dion ile zirve yaptı. kapanışı beklenmedik biçimde american beauty, matrix ve fight club ile gerçekleşti. zizek'in tabiri ile "hollywood marksizmi" hız kesmeden yükseliyor. kapitalizmin krizi derinleşerek sürüyor.
9) bu kriz ve kapitalizmin bizzat kendini aşma eğilimi farklı olanakların ve daha önce bilim kurgu edebiyatı dışında pek de ciddiye alınmamış bir çağ dönümünün eşiğinde olduğumuzu müjdeliyor. simülasyon nihayet, üzerine modellendiği gerçek ile bire bir örtüşecek seviyeye geldi.
10) karbon nanotube, humanoid ve robot teknolojisindeki süratli gelişim nedeniyle, çok uzak olmayan bir gelecekte, bildiğimiz üretim ilişkilerinin ve üretim araçları üzerindeki mülkiyet temelli toplumsal sınıflaşmanın sona ereceğini, gündelik hayatımıza egemen kavram ve çelişkilerin buhar olacağını, bu anlamda yaşadığımız dünyaya ait politik ve sosyal paradigmaların -belki de yerlerini başkalarına bırakmak üzere- ortadan kalkacağını görmek için kahin olmaya gerek yok.
11) bu tezi hepimiz ezbere biliyoruz.
peki 12 numarayı kitaba bakmadan söyleyebilecek olan var mı? :S
5 comments:
çok güzel bir yazı, çok güzel bir blog. kalemine sağlık.
ortak kapitalizmin sonu -as we know it- ile ilgili surekli mujdeleyici tutumun, yilmaz iddia ve inancin icimi nasil rahatlatiyor, gonlumde bir meltem esintisi yaratiyor bilemezsin. aynisini zizek filan soyleyince ayni heyecani duymuyorum nedense :S
ortak, kapitalizmin de kendi sonundan korktuğunu -en azından no more- sanmıyorum. bildiğimiz dünyanın sonu, bu sefer gerçekten yaklaşıyor. devrim siyasi bir fikriyat olmakla birlikte, evrim biyolojik ve aynı zamanda sosyal bir gerçeklik. siyasi devrim olasılığı hala sürse de, bunun artık toplumsal gelişim/ilerleme ile doğrudan bir bağı olduğunu düşünmüyorum. zaten yaşadığımız dünyanın değişim hücreleri de artık (mehmet demirkol vurgusu ile) "başka" çelişkiler içerisinde yaşıyor.
sen şimdilik rahat ol. zamanı gelince blog'dan büyük değişimin başladığı ve yine ben uyarana kadar kimsenin saklandığımız mağaralardan çıkmaması konusundaki duyurumuzu yayınlayacağım.
ortak... sen misin? :S
sanırım benim :S
Post a Comment