Ana rahmine donus histerisinin uzantisi seklinde alt-okumaya hevesli zumreyi ihya edecek bir cocukluk cagi yolculuguna daha hazir misiniz? Hazirsaniz yuh olsun size, demek ki hep orda degilsiniz. Gecenlerde bir ogle/n yemeginde, kerameti sosyo-ekonomik vehametinden menkul, geri kalmis ulkelerdeki futbolun teknik beceri ve kapasite ustune bina edilmesi hakkinda ahkam kesiyorduk. Cevabi yine sokaklarda bulduk. Muhasir medeniyetlerde genis oyun alanlarinin ve amator duzeyde zemini futbola elverisli nizami sahalarin bollugu fizik, kondusyon, mucadele ve isabet orani yuksek uzun pasa dayali total futbolun tohumlarini atarken, futbolun daracik sokaklar/ucra koselerde icra edildigi ulkelerde ise teknige dayali futbol on plana cikiyor. Brezilya futbolu kadar olmasa da, iktisadi kalkinmasini bir turlu gerceklestiremeyen, yuz yildir “gelismekte olan” ulkemizde de ahval pek farkli degil. Cogumuz teknik yonumuzu, calim becerimizi araba gectigi an herkesin dona kaldigi (kimilerimizin ezilme tehlikesi gecirdigi) dar alanda minyatur kale maclarda gelistirmedik mi?
Gelelim bu kulturun olmazsa olmaz futbol oyunlarindan birine, Japon Kaleye... Nasil ortaya ciktigina kafamin basmadigi, adina japon kale denmesinin dayandirildigi rivayetlere de aklimin pek yatmadigi bu icat, yerimizin dar oldugu durumlar icin birebir. Ozellikle asimetrik, dogrusal bir gidis-gelis hattinin namevcut oldugu kurtarilmis bolgelerde futbol bagimliligina ciddi anlamda yatistirici bir doz demek. Herkesin korumakla mukellef oldugu bir kalesinin bulundugu, gol atilacak kalenin coklugu, kisaca herkesin bir takim olmasi itibariyle muhtemelen yeryuzunun en bireysel futbol bicimi olan japon kale, iki kale ve iki takimdan ibaret minyatur kale maclarina gore cok daha yorucu bir oyun. Bu haliyle, teknik beceriler kazanimi yonunden diger dar alan oyunlariyla ortusse de, ilaveten kondisyon da kazandiran iflah kesici bir yani var.
Lakin fair-play ruhunun iflas ettigi, rekabetin tavan yaptigi kadar kirli kumpaslarin da zemin buldugu japon kale tam bir entrika deryasi (yok canim, ismini burdan almis olamaz degil mi?). Hemen kaypak dinamikler serisine basit bir ornek: Kaleyi terketmeyen “saglamci” oyuncular sevilmedigi icin cabucak aleyhlerine ittifak kurulur hedefine direkt. Derken katilimcilardan birinin en icten gerceklestirdigi sinsi pazarlik sonucu attigi bir feykle zaten pamuk ipligine bagli ittifak yerle bir olur. Sonra nefret edilen saglamci bu nifak tohumunun baslattigi savasla kendi haline birakilir. Cunku zararsizdir, oysa ki yeni rekabet daha cetindir. Aradaki ayak oyunlarini firsat bilen saglamci kalesini terkedip bosa cikan serseri toplardan nemalanmaya baslar. Hatta isi ileri goturup baslangictaki itilafcilardan biriyle isbirligine gecip, onun yeni kabilini madara etmeyi secer. Guclu/itilafcilardan biri elenir, kalan iki kisinin galibi ise bastan bellidir. Cunku silik saglamci, sadece ikinci olabilmek icin masa oldugu ayak oyununun ardindan yeni rakibine psikolojik olarak zaten yenik durumdadir. Bu simulasyon sadece uc kisi arasinda cereyan etmistir. Oyuncu sayisi arttikca donecek dalaverelerin kombinasyonunu varin siz hesaplayin.
Bugun kent yasaminda japon kaleye rastlamak pek mumkun degil. Keske sebebi oyun alanlarinin genislemesi olsaydi (milli takim futbol sablonu ve yapisinda halen bir degisiklik goremiyorum). Ne yazik ki gelisen teknoloji ve acimasiz rekabetin gencecik yasta hayatin farkli alanlarindaki tezahurleri, cocuklara dar alan oyunlarini bile cok gormekte. Bu kriz salt japon kaleyi degil; alman kale, dokuz aylik, veleybol, yakan top, istop, kuka, celik-comak, mors alfabesi, tüftüf, birdirbir, uzunessek gibi diger guzide sokak oyunlarini da vuruyor. Bir sure once (yolda karsilastigimda sasiracak kadar da yakin bir zamanda) sokakta japon kale oynandigini gordum ve seyre dalarken, japon kale yillarim gozumun onunden bir film seridi gibi gecti. Ama ortada bir tuhaflik vardi. Oyunda dort kale, fakat bes oyuncu bulunuyordu. Sebebini sordugumda aldigim cevap; “abi su ikisi gucsuz, onlara bir kale verdik” seklinde oldu. Dalavere deryasi da olsa bu oyun bizim zamanimizda asla bu kadar kimliksiz ve ozune ihanetle oynanmadi. Cok istedim “keserim ulan topunuzu!” demeyi. Ama bende terzi Feridun amcanin kalibi, urkutuculugu ve gomlek cebinden eksik etmedigi falcatasi yoktu...
Monday, March 24, 2008
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
4 comments:
kelimenin yilmaz erdogangil anlamiyla ben hep o saglamci oldum. kabiliyetimin sinirli olmasi munasebetiyle midir nedir (herhalde o'dur), kalemi pek az terk edip saglam ve sinsi oynadim. ama onemli olan da eldeki malzemeyi rasyonel kullanmak degil mi?
ben en cok tuftuf'u ozluyorum. yukari sokakta kulahin ucuna igne takan terbiyesiz evladini birgun elbet bulucagim. o gun karma'sini da bulacak, belasini da...
japon kaleyi sevmem, bana bi türlü görünmez el'i yaratamayan, kuralları değişken, kaypak serbest piyasayı hatırlatır; herkes kalesini koruyup karşı tarafa koymak zorundadır. takımdaşlık yoktur. yaşasın safların keskinleştiği çift kale maçlar! gerekirse dar alanda kalecisiz minyatür kale...
bel üstü gol olmaz kurali da her gecen gun japon standartlarina yaklasirdi. diz hizasindan attigim goller verilmemeye baslayinca, kizlarla istop oynamaya basladim :S
yakantop'a yakaRtop diyen bir kitle var. bence saçma. menemen'e melemen demek gibi birşey bu...
Post a Comment