Henuz nurtopu cagindaki yeni milenyumumuz, simdiden Joy Division’i konu alan en az uc “hit” yapima sahip durumda.
24 Hour Party People (24HPP),
Control ve son olarak !F Istanbul kapsaminda izledigimiz
Joy Division belgeseli, punk dunyasinin bu fenomenini bize iyice yaklastirdi... O halde yirmi yili askin sure durgun seyrettikten sonra yeniden kesfedilmis ve kabarmis bir cilginliktan bahsedebiliriz. Pesinen soyleyeyim, her uc yapimi da galasinda tuketmis biri olarak bu cilginligin gonullu delisiyim. Ama bu herhangi bir hususu sorunsallastirmayacagim anlamina gelmemeli...
24HPP, donemin basrol oyuncusu ve yakin taniklarindan, Factory Records’un sahibi mahir muzik ustadi Tony Wilson’in gozunden Manchester muzik devriminin retinasi olmayi basarmis sarsici bir yapimdi. Hem aktoru hem hadisesi bol oldukca kapsamli bir doneme isik tutma isini yuklenmis bu yapimda, Tony Wilson’in kurgusal varligi kadar Micheal Winterbottom ismi ve usta yonetmenligi elbette basariya en etken parametrelerden... Film bir tarihi en didaktik bicimde kurgularken Wilson’in onemli uc kahramanina (Ian Curtis, Martin Hannett, Shaun Ryder) ve cevrelerine (Joy Division, Happy Mondays) odaklaniyordu. Yaninda gonulcelenlerin bedava sahne sovlari ve muzik ziyafeti biz gonulverenlere birer mukafatti.
Gectigimiz yil Curtis’in karisi Deborah’in gercege katkisiyla (dileyen rant diyebilir) bu kez sadece Ian Curtis’in son demlerine ve Joy Divison’a odaklanan
Control, islevsel baglamda 24HPP’dan bu noktada ayrilirken goz kirpan capraz referanslarla (yeni donem muzik tarihinin onsozunun yazildigi, muzik isyancilarini ayaklandiran, Tony Wilson’in Isa’nin 12 havariyle yedigi “Son Yemek” metaforuna basvurdugu meshur Sex-Pistols konseri, bir baska donum noktasi Curtis-Wilson bulusmasi vb.) ortustugu noktalarda damaklarda muazzam bir lezzet birakiyordu. Ayrica onceleyen yapima ek olarak grubun menajeri Rob Gratten’i, Curtis’in yasak aski Annik’i daha yakindan tanima firsatini da buluyorduk. Grup elemanlarinin genclik replikalarinin konusma tarzlarindan enstrumanlari calis bicimlerine kadar karakterlere cok yonlu adaptasyonu ve canli performanslari ayri bir yonetmen basarisi... Zaten muzik dunyasinin basari kutugune adini platin harflerle cakmis yonetmen Anton Corbijn’in adini zikretmeden filmin bahsini kapatmak olmaz.
Joy Division belgeselini ise herhangi bir sinema izleyicisinin dikkatine mazhar olabilecek kurgusal iki filmle ayni kistasta degerlendirmek yanlis olur. Ama gucunu arastirma ve veri analizi kadar kapsamli bir materyal toplama isinden aldigini soyleyebiliriz. Yeni bir bilginin oldugunu soylemek zor, zira Joy Divison’in kelebek misali omru iki yapimla zaten epey aydinlanmisti. Belgesel basarisinin olmazsa olmaz boyutu katilimci konusmacilar konusunda zaten en ufak bir sorun yok. Eh, o tarihe isik tutmaya bu kadar hevesli donemin diger asil oyunculari olunca bu konuda pek bir sıkıntı yasanmadigi da ortada.
Bizim icin belgeselin en fiyakali yani, filmden sonra sorulara cevap vermek uzere biz izleyicilerle kalan Joy Division ve New Order’in kurucularindan, haliyle tum hikayenin bas kahramanlarindan basci Peter Hook’u gorme sansina ermemizdi. Malum, ilk paragrafta belirttigim gibi bizim de bir derdimiz vardi ve mercilerden birini yakalamisken acmamak olmazdi. Sorduk sorulari, aldik Hooky dogrulari... Ama simdi sizi zorlamayalim, biraz sonraya birakalim...