Friday, February 1, 2008

bikini kill @ beyazıt

Neden ve nasıl olduğunu unutturacak kadar uzun süredir memleket gündeminin üzerine çöken türban meselesi, enine boyuna / pöti karelemesine / baklava dilimlemesine tartışılıyor. Haber bültenlerinde beyanatlarını dinlediğimiz ahkamseverler veya tartışma programlarına katılan söz sahibi kişiler üniversitelerde, (diğer) devlet kurumlarında ve tüm seçkin kitapevlerinde türban (aslında tartışmanın konu başlığında dahi ortaklaşılabilmiş değil. "türban" mı, "başörtüsü" mü?) kullanımının serbest bırakılabilirliği nedir ne değildir izah ediyor, birbirlerini yok yere geriyorlar. Prof sıfatlı (ana)yasa simyagerlerinin gizli formülleri ile ara çözümler aranıyor. Mevcut yasalar gevşetilerek zaten üzerimizdeki kıyafete uymayan batılılışma kemeri bir delik daha gevşetilmek isteniyor. Hülle yoluyla Maleyza üzerinden transfer yapılabilir mi araştırılsın, Fenerbahçe bu metodla bonservis ücreti ödemeden topçu almıştı. Gayriciddi çözüm önerimdir.

Gelgelelim yakınlarda izlediğim bir haber bandında yer alan "nazi sembolleri, sarık, türban, bikini gibi ideolojik ve marjinal kıyafetler..." ifadesi, giderek duyarsızlaştığım kılık kıyafet yönetmeliği tartışmalarına yeniden ilgi duymama vesile oldu ( gerçi ofiste uzun favoriler yüzünden alttan alta laf çarpanlar oluyor ama kesmem arkadaş. gerekirse üzerine peruk takarım da yine kesmem :S ) . Demek Bikini ile üniversiteye girmek kanun namına yasaktı. Kendisini bu iki parçalık giysi ile özdeşleştiren bir ideoloji bulunmadığına göre, bikinin "günahı" ne?




Bana öyle geliyor ki, türban'a sahip çıkan feministler bikini'yi gözardı etmemeliler (-di). Kadın'ın varlığını saklayan, kadın bedeni üzerinde patriarkal kurallarla tahakkum kuran bir biçim -nedensellikten bağımsız olarak, sadece özgür tercih hakkı adına- savunulurken; bikini giyme veyahut örtünmek yerine soyunabilme serbestisi, bir adım daha öteye giderek nudizm, hangi özgürlükçü vicdanın eleğinden sekecek kadar mikroskobik bir detaydır? Siyasi sembollerin gündelik hayat içerisinde kullanımı için verilen mücadele, bir şekilde basit giyim kuşam tercihleri düzlemine çekiliyorsa, açılmak en az kapanmak kadar hak, hukuk, gak guk...

Beyazıt meydanı, bugüne kadar yürürlükteki yasalar sebebiyle tarihi kapıdan içeri alınmayan türbanlı kadınların (muhafazakar jargonla "hanımlar"ın) , onlarla aynı inanca sahip erkeklerin ve islamcı (islamist /"müslüman"...artık her ne ise) gençlerle dayanışan farklı politik toplulukların kitlesel protestolarına pek çok kereler ev sahipliği yaptı. Şimdi siyasi erk yine kendi kitle tabanının beklentileri ve geleneksel yönelimi çerçevesinde bir yasal çalım ile üniversite kapılarını türban + pardösü kombinasyonuna açmak niyetinde. Eyvallah iyi güzel de, bütün bu yeniden tanımlamalar yapılırken bikini hangi akla/amaca hizmet peçe ile eşleştirilip kapı dışarı ediliyor? Neden türban için düzenlenen eylemlere paralel olarak "bikini'ye özgürlük" şiarı yükseltilmiyor?

Aslında hikaye basit; türban, diz altı okul eteğinin yanıbaşında muhafazakar merkeze konumlanırken, bikini (ve kadın vücudu) sokak algısında giderek daha dikkat çekici, kabul görmeyen, ayıplanan bir pozisyona itildi, geçmiş olsun. Mesaj:Sağlığınız için Haşema kullanın. Öte yandan kamusal alanı sokak değil de TRT1 ekranı olarak ele alan tepeden inme modernizasyon ayarcıları için bunun bir önemi yok. Aydın Türk Kadını (ATK) başını örtmediği gibi, zaten bikini de giymez (tek parça mayo ideal). Giyse bile, reklam etmez... Belki de so-called ilericiler ve basbayağı gericiler arasında sanıldığı kadar da fark yoktur. Belki de -olayı hatırlayalım- İstanbul B. Belediyesi 2007 Mayıs ayında billboard'lardan bikini afişlerini indirirken salt kendi heşamadan yana tavrını değil de, bütün geniş(leyen) muhafazakar merkezin hassasiyetini sergilemiş oldu. Belki...

1 comment:

nouvelle partisan said...

Okumakla iyi ettim! Eline sağlık "Kinky Afro".
Satır arası: Uzun zamandır en beğendiğim yazın bu oldu.