Biyografisini yazacak kadar tanımıyorum onu. Zaten birisini biyografisini yazacak kadar tanısaydım, bu kendim olurdum ve adına da otobiyografi derlerdi... Ergenlik yıllarımın favori grubu Nirvana, Pearl jam ya da başkası değil de Smashing Pumpkins olduysa, müsebbiblerinden biri de o'dur. Tabii soru şu; piyasada tonla guitar hero varken neden James Iha? Hatta Parçalanan Balkabakları bünyesinde, Corgan gibi ikonik bir rock figürünü, Jimmy Chamberlain manyağını (kural: bir davulcu övelecekse, ona manyak denir) ve ex yenge D'arcy gibi bir cazibe merkezini barındırıdırken -bakmayın Billy'nin çocukça suçlamalarına- mülayim James Iha'yı nereden buldum?
Cevabını net olarak veremem. Elbette hayatımın kritik bir döneminde önüme çıkan Nevermind ve Ten yollarında yürümek yerine Siamese Dream'lere dalmayı tercih ettiysem bunda gitaristin de önemli bir rolü vardır. Ancak herşeyi açıklayan delil daha sonra ortaya çıktı, ve sanırım 1999 senesinde elime ulaştı. Dostum James zamanında (zaten şimdi yok) walkman'imi mütemadiyen meşgul eden albümlerden birisi olan Let it Come Down'ı kotardı. Şöhretini ve müzikal kariyerini borçlu olduğu grubundan ayrılan ya da topluluk hayatına mola veren şahsi işler her daim bir parça eksik olmuştur. Aşırı bireyselliğe, sulu melankolizme belki de - bir rock star için fetus haline- teenage öfkesine dönüş sık rastlanan rahatsızlıklar.
Oysa James Iha'nın -galiba çoktan unutulmuş- solo albümü bu handikapları taşımaz. Let It Come Down, bu alemlerin ışıltısını fazla umursamamış (öyle olsa reunion'da yer alır dı, değil mi ama?) , egocentric olmayan, iyi bir müzisyenin mütevazi işçiliğidir. Tiramisu lezzetinde...
Saturday, February 9, 2008
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment