Wednesday, February 13, 2008

adamın asabını bozmayın!

Genç Türkiyeli izleyicinin favori üç "yabancı film"inden birisi mutlaka Shanwshank Redemption' dır (Esaretin Bedeli). Öyle ki bu film artık kimseye yabancı sayılmaz. Star tv sağolsun bir ara, Hababam serisi misali, ayda bir yayınlıyordu. Yetmezmiş gibi şimdi de aylık bir dergi DVD'sini vermiş. Bir o kalmıştı zaten... Haliyle Tim Robbins de buralarda çok sevilir, şüphe yok. Doğrusu onunki gibi sevimli bir sıfat ve bu sıfatla beraber ve aslında ona rağmen böylesi büyük oyunculuk yeteneği da pek sık rastlanır bir kimya değil. Üstelik olay kamera önüyle sınırlı değil. Sinema iyi güzel de ötesi de takdiri hak ediyor. Timmy -evet biz dostları ona böyle hitap ederiz- uzun süredir Susan Sarandon ile beraber. Hollywood tarihinin belki de en uyumlu çifti onlar. Allah nazardan saklasın. Sosyal haklar savunuculuğundan amnesty international gönüllüğüne, Amerikan iç/dış politikalarını eleştiren tonla iş yapıyor bu ikili. Keep on marching! Tim Robbins'i toplumsal sorumluluklarının bilincinde olan ve politik konum alan diğer aktör ve sanatçılardan -misal Sean Penn'den- ayıran en önemli şey basitçe, tavır. O her ne yapıyorsa kendisini çevreleyen muhabirler olmadan yapıyor. Alın size Koca Tim'i takdir etmek için başka bir neden.

Garip ama, bu adamın başrolde oynadığı 2007 tarihli -bence hayli başarılı- Noise bizim sinemalarda gösterime girmeden Digiturk ekranına düştü (kafası karışan için acı not: yani beyazperde de izlemek mümkün olmayacak). Ha, gösterime girdi ve ben atladıysam, bu da şahsımın ayıbı olsun. Ahanda plot (spoiler'in ağababası) ; David Owen işinde başarılı bir adamdır ve bir gün tası tarağı toplayıp ailesi ile birlikte NYC'ye göçer (darısı başımıza). Küçük kasabasının mutlu sükunetenin aksine, bu koca şehir alabildiğine ve tahammül edemeyeceği derecede gürültülüdür. David bir süre sonra caddelerdeki siren ve alarm çığlıklarına ve sokakları kaplayan bütün seslere karşı anormal tepkiler vermeye başlar. Otomobil kaputlarını açıp alarm söker, dükkanların cam çerçevelerini indirir vs. Karısının kendisini terk etmesine neden olacak bu davranışlar David'in huzur bulmasının yegane yoludur. Tabii kendisine The Rectifier adını verip Big Apple'a kaybettiği dinginliğini bahşeden super olmayan bir kahramana dönüşümünü anlatacak kadar patavatsız değilim :S Yalnız hazır yeri gelmişken sormadan edemeyeceğim; nedir bu bizdeki gürültü sevdası? Oturduğum ev bir binanın altıncı katında ve tipik bunalımlı bir pazar akşamı caddeden geçen bir arabanın ha patladı ha patlayacak kabinlerinden yırtılan cuppa cuppa ritimleri ile evin camları sallanıyorsa Rectifier ben olmayayım da kimler olsun?

Dikkat edin (ettiniz mi?...tamam.) alarmı çalan bir araba için kimse camlardan dışarı fır-la-maz. Dün -muhtemelen yakınından birisi geçtiği için- viyak viyak öten (tam olarak şöyle: cuuuvviiii cuuvviiii) kırmızı bir Toyota Corolla'nın yanında 2 dakika bekledim. Ne park edildiği apartmandan ne de çevreden onunla ilgilenen oldu. Bu memlekette geri vitese takınca klasik müzik çalan minibüsler var. Okulların kısa ve basit zilleri yerini Beethoven senfonilerinin rezil monofonik versiyonuna bıraktı. Her Pazartesi sabahı 07.30da çocuklar sıra ile istiklal marşını ve "andımız"ı (adı da saçma. Nereden benim andım?) bağırıyor. Camiler günde 5 defa bütün mahalleyi ayağa kaldırıyor. Sıradan bir Pazar günü, karşıdaki boş arsada inşaat ve alt kattaki evde ise tadilat var. En çok da Pazar günü çalışıyorlar. Aynı saatlerde camide sela okunuyor. Aşağıdaki kahve'den maç anlatan Lig Tv spikerinin gergin sesi yükseliyor. Yetmezmiş gibi iki kişi ağız dolusu küfür ederek kavga ediyorlar. Televizyonda Şahan Tiplemesi "Recep Ivedik the Movie" nin fragmanı dönüyor ki bu film başlı başına bir gürültü. Niteliksiz time consuming bir parodi. Hele de şu nitelikli yaşam/zaman takıntısının alıp başını gittiği günümüzde olacak iş değil. Şimdi bir daha soruyorum, Rectifier ben olmayayım da kimler olsun?






Peki ben her blog girdisini bu soru/cevap yöntemi ile sürekleme ayağından ne zaman vaz geçeceğim?

No comments: