Saturday, February 16, 2008

Darwin gelsin bizi kurtarsın

Daha ziyade emekliler tarafından icra edilen sabah yürüyüşleri / koşuları uzun zamandır heves edip de yanaşamadığım bir faaliyet. Sabah yerine akşam da olur, mevzu bir yerlerde saklanan o potansiyel enerjiyi karanlık köşelerden çekip çıkartabilmekte. Velhasıl hayatın rutin seyrüseferi içerisinde cereyan eden kimi olağandışı ve beklenmedik gelişmeler insanı başka kararlar almaya, kendine çeki düzen vermeye itebiliyor. Bu tip anlar rotadan şaşmak, hareketsizlik zincirini kırmak ve doğayla barışmak için biçilmiş kaftan. Aslında spor yapmak genç ve çalışan insanlar için yüceltilen "sağlıklı yaşam" mottosunun önemli ve fakat gerçekleşmesi neredeyse imkansız unsuru. 1 saat daha mışıl mışıl uyumak varken, gece boyunca fırın gibi ısınmış yataktan fırlayıp hazırlıksız bünyeyi sabah ayazına vurmak -kısa vadede- rasyonel bir tercih olarak görülemez. Üstelik sürdürülebilir olmaması da ayrı bir handikap. Bir kalktın, iki kalktın, üçüncü sefer şüphesiz yatak daha tatlı gelecek. İlla spor yapılacak ise herhangi bir fitness salonuna kayıt olmak suretiyle maksimum birkaç ay sürecek iş çıkışı koşubandı maceraları yaşanabilir. Fakat hiçbirisi deniz kenarında koşmanın/yürümenin yerini tut(a)maz.

Evvel zaman içerisinde Garanti Factoring reklamında kalantorun biri harika bir göl çevresinde sabah koşusunu tamamlayıp yine o gölün bitişiğindeki evinin (ya da şatosonun) verandasında portakal suyunu yudumlarken iş hayatında ne doğru hamleler yaptığını anlatıyordu. İşte sabah koşusu bu adamın hayat tarzına uygundur. Enerjisini ve neşesini yitirmemeli, yaşlanmamalı, ölmemeli ve önemlisi 24 saat asla yetmemelidir. Kentli çalışan sınıfa yakışan ise bıkkınlık ve uzun mesai saatlerini düşünerek yataktan hiç çıkmama arzusu. Tabii buna teslim olmak zorunda değiliz. Asgari 8-9 saat boyunca monitöre sabitlenmiş gözler ve kamburlaşmış bir sırt ile yaşayan beyazyakalılar (yani çoğumuz) da bir şekilde fiziki varlılıklarını ve bu varlığın gerçek sınırlarını hissedebilirler. Aslında yabancılaşma ilk olarak insanın kendi bedeniyle ilişkisinde başlıyor. Devlet malına zarar verme, şirket çıkarlarını koru, ve bunları yaparken kendini istediğin kadar ihmal edebilirsin. Hani o t-shirt baskısında denildiği gibi something went terribly wrong galiba. Yoksa evrimi yeniden şekillendirmek bizlerin elinde mi? Test edip göreceğiz. Evet, altyapıyı hazırladım ve şimdi aklımı ikna turlarını tamamlıyorum.

No comments: