Thursday, April 10, 2008

yandim televizyonun elinden

Ozellikle yeni cagin mesihi internetin televizyonun tahtini salladigina hukmeden, gazetelerin arka sayfalari icin tasarlanmis iyi ihtimalle kucuk orneklemli, kuvvetli ihtimalle masa basi teorilerden uydurmaca arastirmalar soyle dursun, televizyon halen en populer kitle iletisim araci. Basta yayin hizi (gunumuz televizyonculugunda “canli” yayin hukumranligi dikkate alindiginda cok kritik), goruntu kalitesi, navigasyon kolayligi, uzaktan tam kontrol kumanda imkani ve ergonomik izleme olanaklari gibi teknik-fizyolojik ozellikler, medyumun liderlik koltugunu saglamlastiriyor. Tabii isin bir de temel calisma prensibinin sekil verdigi sosyo-pratik yonu var. Tek yonlu iletisim mantigiyla isleyen “broadcasting”, tercih yapmak durumunda kaldiginda tercih yerine kisa devre yapan, acz icerisinde icsel catismalara gark olup felegiyle birlikte nereden baslayacagini sasan modern cag insaninin bu problemlerini ortadan kaldiriyor. Karsilikli etkilesime kapali bu diktatoryaya uzaktan kumanda, kablolu yayin, dijital platform, goruntu kaydedici/PVR gibi yollardan ihtilal girisimleri basarisizlikla sonuclanirken, televizyon, secmekten ziyade verileni almaya, yonetilmeye ve disipline edilmeye muhtac bireyler icin tedavuldeki en sifali recete.

televokasyon
Ogretim hayatim boyunca turkce kompozisyon/ingilizce essay konusu olarak defalarca kez karsilastigim televizyon yararli mi zararli mi tartismasinda kalemimin ucunu hep TV lehine sivriltmisimdir. Cunku bilincli kullanildiginda halen televizyondan alinabilecek cok seyin oldugu kanisindayim. Lakin kitlesel iletisim aracinin bir kitle imha silahi haline donusmekte oldugu gercegini de yadsiyamam. Ki medyanin bu ezici gucu de yeni bir sey degil. 2002 yilinda Bolivarci devrim sefi Hugo Chavez’i devirmek icin Amerikan menseili medya cuntasi is basindaydi. Ama “Revolution will not be Televised”. Ne yazik ki her girisim bu ornekte oldugu gibi fiyaskoyla sonuclanmiyor. Nihayetinde tum zamanlarin en basarili ve uzun soluklu sosyalizm uygulamalarindan biri olan, azimsanmayacak sayida farkli etnisite ve dinlerin tek cati altinda catismadan yasayabildigi Tito’nun Eski Yugoslavya’sini dagitma niyetli ulusalci propagandalarin siyasi kanali olmaya muktedir bir medyumdan soz ediyoruz. Bir propaganda ve provokasyon araci olarak televizyon, dunyanin gelecegine yon vermeye yetecek kudret ve titre sahip medya patronlarinin devlet politikalarina hukmetmede, ulkelerin, hatta kuresel boyutta dunyanin uzun vadeli kaderini yazmada, iktisadi ekonomilere yon vermede en onem verdigi iletisim kanali. Bu aracin bir de kitle bilincini imha silahi haline donusmesi durumu var ki, saniyorum en tehlikelisi bu…

telebilitasyon
Recete metaforu bosa degil. Televizyon ulasimi en kolay ve en legal uyusturucu. Metafordan bagimsiz radyasyonun beyine gercel uyusturucu etkisi de ayri mevzu tabii. Kiskirtma temelli kullanimi kadar, “halka ragmen demokrasi” anlayisiyla alttan alta sinsice yurutulen politikalarin basariya ulasmasi icin, “izleyiciye ragmen televizyonculuk” mantigiyla toplum bilincini pasifizasyon araci olarak yaygin bir kullanim agi var. Egemen guclerin, gelisimleri ve kalkinmalari toplumsal bilinc ve birliktelikten gecen ucuncu dunya ulkelerine western populer kultur enjeksiyonu da, zaten zayif toplumsal hareketleri iyice cilizlastiriyor. Vicdandan yoksun akillarin koca bir kitleye hitap gucunu yakalamisken hipnoz, paralizasyon, pasifizasyon gibi olgulari bu yazinin anahtar kelimeleri konumuna getirmeleri yerine, halki bilinclendirerek kendilerini bu kudrete ulastirmis sistemin carkina comak sokmalarini bekleyemeyiz, degil mi?... Yaratilan algi kirliligi, imge bombardimani ve kafa bosaltici yayin anlayisi toplumsal hafizayi, refleksi ve vicdani yerle bir ederken, mevcut durumu sorunsallastirarak sorgulama ve hakikate ulasma egilimini ortadan kaldiriyor. Izleyicinin kendisini fena halde televizyona kaptirmasinin bir baska yansimasi olan, izledigi dunyayi ve karakterleri icsellestirip kendi kimliginden kopmasi var ki, daha fazlasi icin “televizyonda” denk gelirseniz 1975 yapimi Mujdat Gezen’in “Televizyon Çocuğu” filmini kacirmayin...

telemisyon
Meslek duzeyinde tum bu kokusmus duzenden kendini patalojik bicimde soyut varsayan ve ozerkliginin oldugu sanrisina kapilan “televizyonculuk”un bahanesi her daim tetikte: Halk bunu istiyor. Hayir efendim, halk ne verirsen onu izliyor. The Jam’in “Going Underground” sarkisinda farkli dizelerde degindigi gibi: “Public gets what the public wants/Halk istedigini alir”. Ama ayni zamanda “Public wants what the public gets/Halk aldigini ister”. Evinde uyumadigi tum zamani televizyona gommus halk, elektrik kesildiginde can damarlari kesilmiscesine ölümle kardes bir komaya giriyor; tek careyi yine uyumakta buluyor. Cunku ters yonde bir akisla televizyon izleyemedigi zamani da uykuya gommek zorunda, ezberi bu... Televizyona muhtac bu bireyler ne verilirse izleyecek. Gerci uyumalari da istenmeyen bir durum olmazdi, ama ya bir gun uyanir ve cevabi verilmesi zor sorular sorarlarsa?

telefüzyon
Peki ya nitelikli-niteliksiz ayirmadan, balik hafizalara duyulan guvenle marka imajinin tam tersi programlara dahi sponsor olabilme midesizligini gosteren, milyarlarca dolarlik televizyon endustrisini dimdik ayakta tutan reklamverenlere ne demeli? Tum kalitenin dusmesinde ve televizyon denen aygitin frenkestein’lasmasinda en buyuk rolu onlar oynuyor. Tuketiciye ulasabilmek icin atmayacaklari takla, sergilemeyecekleri erdemsizlik yok. Nitelik citasi nasil mi yerin dibine geciyor? Alin size ölümcül bir döngü: Genis hitap gucu olan, kumandalarda ilk 9 u garantilemis bir kanal cok ucuz bir produksiyonla kepazelik bir programi prime-time’da ortaya atiyor. O kanalda, o saatte tuketiciyle duyusal-simgesel iliskiye girebilmek atesiyle yanip tutusan reklamveren (kufur gibi) icin bu kepazeligin hicbir onemi yok, ve dayiyor markasini. Beyni isinmis ve guce/ihtisama tapan ortalama izleyici de, program arasina giren reklam suresini ve kusaklarini gorunce, programi kendisinin farkedemedigi matah bir sey saniyor ve inatla takibe geciyor. Tabii, reklam alan program iyidir. Birbirini besleyen halkalar bu sekilde birbiri icine geciyor ve izleyici olusan bu zincire vuruluyor. Insan haliyle, acaba reklamverenler yayin kalitesini bilincli sekilde tarumar ederek TV’de izlenmeye deger tek sey olarak reklamlarin kalmasini mi hedefliyor diye dusunuyor. Ama bu, izledigi yapimlarin kalitesini sorgulayip reklamlari izlemeyi secen bir izleyici profilini baz almak olur ki, bu kisilerin de reklam yalanlarina karinlari tok olurdu. Hazir kurbanlari yakalamisken, hedef kitle (umitsiz tuketim toplumu) ile televizyon tutsaklari (tuketim cilginliginin bir baska turevi) arasindaki yuksek korelasyondan yurumek varken bu stratejiye ne gerek? Tuketim toplumunu sahlanma ve ayakta durma gucunu bu beyni uyusmus bireylerden aliyor. Bu iste para var cok milyon…

televizyonu kapatma davasi
Erci-E bundan 15 kusur yil once populer kulturu tefe koyan sarkisinda "televizyon, ölü bir vizyon; bu iste para var cok milyon" derken gelecekte gun be gun cirkinlesecek TV ekranini erkenden haber veriyordu. Gecmisi/mi goz onune aldigimda halen televizyona inansam ve bir avuc ilke sahibi kanalin yayin anlayisini umit verici bulsam da, ahvalin geneli cok asap bozucu. Kendimce anten kablosunu cekip televizyonu bir haftaligina kapatma karari aliyorum. Mutfaktaki televizyon kapsam disi, tabii ki...

No comments: