Bilmiyordum, Costa Rica 1948 senesinde, yani bundan yarım asır önce, ordusunu lağvetmiş. Hatta 1 Aralık tarihini 1986'dan beri Día de la Abolición del Ejército (silahlı kuvvetleri fesih günü)olarak kutluyorlar. Yani bu durumdan pek de şikayetçi oldukları söylenemez. Oysa dünyanın geri kalan hemen bütün ülkeleri silahları ve askerleri ile gurur duyar ve Costa Rica'nın aksine, askeri zafer günlerini kutlar. Dolayısıyla Costa Rica'da olan bitenler, onları bu noktaya getiren olaylar zinciri ile değilse bile nihayetinde silahlı kuvvetlerin yok edilmesi ve bu kararın 50 senelik huzur ortamı sağlaması ile ezberimizi bozacak, bildiğimiz dünyayı sarsacak cinsten...
Dağların ve okyanusların ötesinde
Hikayenin arka plani biraz karışık olmakla beraber Latin Amerika ülkeleri için epey sıradan. Küçük bir Orta Amerika ülkesi olan Costa Rica, 20. asrın ilk yarısı sona yaklaşırken ilerici Katolik Kilisesi, iktisadi refahını güvende tutmak ve daha da genişletmek için politik iktidarı isteyen patronlar, A.B.D. destekli kontgerilla gücü, silahlanmış komünistler, düzenli ordu ve bunların arasında kurulan türlü ittifaklar içerisinde ezilmekte ve yorulmaktadır. Bu kaotik ortamın yol açtığı ve 12Mart - 24 Nisan 1948 arası 44 gün boyunca süren ve 2000i aşkın kişinin ölümüne neden olan içsavaş sonrası yönetimi ele geçiren sosyal demokrat Jose Figueres Ferrer yönetimindeki geçici hükümet, ilk iş olarak politik sorunların barışçıl yollarla çözülmesinin önünde engel olarak gördükleri Costa Rica ordusunu dağıtır. Figueres, bu kararı alırken, mühendis olmak niyetiyle gittiği Amerika'da, M.I.T. yıllarında okuduğu, H.G. Wells'in Outline of History (Dünya Tarihinin Ana Hatları)adlı kitabindan etkilendiğini belirtir. Ona göre insanlığın geleceğinde silahlı kuvvetler yoktur. Fakat insanoğlu hiç bir zaman mükemmel olamayacağı için, polisin varlığı doğaldır. Figueras iktidarının ikinci icraatı ise Komünist Parti'nin illegal ilan edilmesi olur. İçsavaş sırasında Figueras'a bağlı güçler, hem düzenli orduya, hem de iktidardaki muhafazakar Calderon'a destek veren komünist gerillalara karşı savaşmıştır.
Bu noktada şunu söylemekte yarar var, Latin Amerika yirminci yüzyıl siyasi tarihini çözmek göründüğü kadar basit değil. küçük bir ülke olan Costa Rica'daki iktidar ilişkilerini çözmek dahi hayli güç. Örneğin 1940-1944 arası ülkeye başkanlık yapan Rafael Angel Calderon, ülkedeki kahve üreticisi elit Alman azınlığın desteğini alarak iktidara gelen muhafazakar bir siyasetçidir. Fakat Başkanlık döneminde beklenenin aksi yönünde icraatları ile dikkat çeker. Sosyal güvenlik programı, asgari ücret uygulaması, sağlık reformu ve Costa Rica üniversitesinin açılması ile yoksul halk kitlelerinin desteğini arkasına alır. Ülkedeki ilerici nitelikteki katolik kilisesi ve Komünist Parti onu destekler... Öte yandan, içsavaşta karşı karşıya geldiği Ferrer de toprak sahibi bir zengin, işçilerine sosyal haklar, sağlık güvencesi ve işçi çocuklarına ücretsiz gıda ve eğitim sağlayan bir "çiftçi sosyalisti"dir. Uzun siyasi hayatının ilk başkanlık dönemi olan ve gönüllü olarak 18 ayın sonunda ayrıldığı içsavaş sonrası geçici iktidarı boyunca, ordunun lağvedilmesi ve Komünist Parti'nin yasaklanmasının yanında ve ötesinde, bankaların ulusallaştırılması, bütün yurttaşlara eğitim hakkı sağlanması, siyah göçmenlere vatabdaşlık sağlanması, daha sivil ve demokratik bir anayasanın yazımı gibi pek çok toplumcu adım atar. Sonraki yıllarda Castro işin rengini kızıla çevirene kadar Küba devrimini ve sonuna kadar da Sandinistleri destekler. Öte yandan A.B.D. ile ilişkileri de her daim iyidir. İşler karışık mı göründü? Öyleyse şunu dinleyin, Calderon'un sürgün yılarında doğan oğlu 90-94, Figueras'ın oğlu ise 94-98 yılları arasında devlet başkanlığı görevini yürüttüler.
Aklımızın bir yerinde
Fakat şüphesiz ülke tarihinin en radikal vak'ası, silahlı kuvvetlerin kapısına kilit vurulması. Costa Rica son elli sene içerisinde kaynaklarını silahlanmaya değil, eğitim olanaklarının geliştirilmesi/güncellenmesine, kamusal sağlığa, kültürel zenginliklere ve doğanın korunmasına harcadı. Bitmeyen askeri müdahaleler ve sivil olmayan politik komplolardan bunalan Panama da 1990 senesinde Kuzey komşusunun izinden giderek aynı cesur kararı verdi.
Tanıdığım bir kadın ya da erkeğin yarın sabah gazeteyi eline alıp manşette "ordu dağıldı" haberini okuduktan sonra ekmeğine yağ sürmeye devam edebileceğini sanmıyorum. Günün birinde bu tip bir karara şahitlik etmek, çoğumuzun en çılgın hayallerinin bile ötesinde. Yine de, toplumların bu vahşi ve acımasız dünyada dahi düzenli orduları olmadan modern varlığını sürdürebildiğini aklımızın çok derin olmayan bir kısmına not edelim. Üstelik hem Costa Rica hem de Panama, bu kararı sivil demokrasilerini güvence altına almak adına yaptılar. Oysa bizim algımızda, silahlı kuvvetler iç güvenliğin temel unsuru, demokrasinin güvencesi, huzurun kaynağı filandır. Harici ve dahili düşmanlara karşı halkın güvenliğidir ordu. Muhtemelen Costa Rica ve Panama ordularının son komutanları da bu iddiaları taşıyorlardı...
Sunday, September 6, 2009
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
2 comments:
ne yani, turkiye ordusu olmayan bir takimla mi berabere kalmis 2002 dunya kupasinda? :S
jeopolitik onemi ve dusman komsulara deginilmemis.
hep de bu gerekce degil mi? pusuda bekleyen dusmanlar, yabancilarin cikartilmasina izin vermedigi yeralti zenginlikleri, kanalizasyonda yasayan ninja kaplumbagalar...
Post a Comment