Saatler 22:00’a yaklastiginda Rock En Seine’in ana sahnesi (Grande Scene) ve onbinler birinci gunun en buyuk olayi icin tamamen hazirken gelen anons geceye ve belki Oasis tarihine noktayi koydu: “Liam ve Noel Gallagher’in sahne arkasinda yasadiklari munakasa buyumus, grup sahneye cikmama karari almis ve konser iptal edilmistir”.
Oasis’e suregelen antipatimi besleyen corbada muzikal altyapidan azade bir suni/medyatik Blur-Oasis cekismesinin oyununa gelip hep Blur’un tarafinda yer almamin tuzu mutlaka vardir. Bu kadar uzak bir ulke, kultur ve rekabette taraf olmak da futboldan kalma bir aliskanlik olsa gerek... Gecen yillarla birlikte olgunlasan karakterim, gercekle olan iliskim ve dunyayi algilayisim bugun hala bu savasi kazandigimizi dusunuyor :S Bana kalirsa Oasis buyuk bir tongaya dustu. Muzik dunyasi bir yanlariyla kendilerini Beatles’in devami olarak gorurken onlar da bahsedilen ve kasi koymasi guc bu fantazmanin halusinasyonuna kapildi. Ama Beatles’in farkli donemlerin(in) etkisinde muziklerini -tabii ki hayranlari ve o gunku Rock'un sinirlari el verdigince- genis bir duzleme yaymaya ve cesitlilik arz etmeye calistiklarini sanirim unuttular. Damon Albarn’in ozgurlukcu muzik anlayisi, deneyselligi, meraki, turlu yaramazliklari ve zihn-i sinir muzik projeleri soyle dursun, Blur bile kendi icinde, hatta ayni albumu dahilinde cok cesitliydi. Yani belki de Oasis’in yapamadigini Blur yapti. Dahasi Oasis’in gittigi yolda son birkac albumdur cuvalladiklari da hem –pek itibar etmedigim- istatistiki, hem de –kesin olarak katildigim- musiki bir gercek. Birkac ay once okudugum bir roportajinda Noel muzikal oz elestirilerde bulunurken belki yukarida sozunu ettiklerimize de ithafen kendi bildikleri tek muzik turunun bu oldugunu, dolayisiyla bu yoldan ilerleyeceklerini ama akibetlerinin ne olacagini bilmedigini belirtiyordu.
Noel ayni roportajda Lennon personasina burunmus, kendisini ciddi anlamda O’nun gunumuzdeki reenkarnasyonu zanneden Liam’in durumundan endise duydugunu soyluyordu. Bununla da yetinmiyor, kardes olduklari halde bu kadar cok problem yasamalarinin normal olup olmadigini soran muhabire de Liam gibi birini bunca yil iyi bile idare ettigini belirtiyordu. Ancak tekerrurden ibaret grup/aile ici hatta siddet de akla yoksa tum bunlarin medyatik ve reklama donuk bir kurmacadan ibaret mi oldugu sorusunu getiriyordu. Ayni grupta birbiriyle mutemadiyen didisen iki basarili kardesten guzel malzeme mi olur? Ama bir yandan da cok gercek gibi duruyordu. Dusunsenize, birbirinden uyuz iki Rock Star ve sahsen Liam olsam Noel’e, Noel olsam da Liam’a tahammul edemezdim. Yani bu kavganin gercek olmamasi icin hicbir neden yok. Bu durumda bahsi gecen catismanin gunun birinde grubun sonunu getirme ihtimali belirgindi.
Eh, tabii ki Oasis bunlardan ibaret degil. Her nefret beraberinde bir kompleks barindiyorsa bunun da zamanla bir hayranliga donusmesi an meselesidir. Manchester’dan oluslari elbet haneye arti puan anca hepsi bir yana, son 20 yilda tum egretiligi, narsisizmi, ulasilmazligi, dokunulmazligi ve diger kliseleriyle kac Rock Star yetisti? Daha sicak, yakin ve cift yonlu hissedilebilir bir sevgi akisi yerine seyirci ve muzikseverle araya uzun bir mesafe koyup onca zaman yilmadan bu rolu ve mesafeyi korumak o kadar da kucumsenecek bir sey olmasa gerek. Kardesler bu rolden pes etmezken gosteriyi de ihmal etmediler. Liam’in “bizim konserimizden tek bir kisi mutsuz ayrilmaz” iddiasina kulak verip bir konser grubu olarak Oasis’e her zaman hakkini vermek gerek. Sahneleri hep ihtisamli, performanslari da buyuleyici olagelmistir. Sadece gorsel yayin araclarindan edindigim bu izlenimlerden sonra sira bunu ciplak gozlerle deneyimlemeye gelmisti ki...
Anonsu ilk duydugumda hicbir aldatilmislik duygusu yasamadim. Bilakis oncul intibam, konser oncesindeki suphelerim ve Oasis’e olan guvensizligim hakli cikmisti. Iste benim tanidigim Oasis buydu. Buyuk olasilikla manasiz bir tartismaya kaptirip orada bekleyen 50 bini askin arasi insani sukut-u hayale ugratmakta beis gormeyecek, simarik ve cekilmez iki kardesten kurulu, konseri ve gosteriyi kotarmak yerine olumsuzlugu devam ettirecek, kalabaliga saygisi olmayan bir gruptu. Onlar varken hicbir seyin yolunda gitme garantisi de yoktu, zaten bu ilk de degildi. Fakat ertesi gun problemin daha buyuk oldugunu ve grubun dagilma noktasina geldigini (bu kacinci?), hatta Noel’in ayriligini (sanirim grubun gelir dagiliminin %60 ile basini cekiyordu, tum baliklar icin tesekkur ediyordur eminim) ilan ettigini duyunca biraz burukluk duydum. Belki tarihi bir ana taniklik etmistim ve Oasis birkac metre onumde sahne arkasinda dagilmisti. Bir antipatizan icin hic de fena bir referans degil hani. Belki ileride grubun biografisinde “2009 yilindaki Paris konserinin hemen oncesinde yasadiklari tartisma grubun sonunu getirdi” gibi ifadeler olacak ve “oradaydim” diyebilecegim. Ama bu taniklik “su ana kadar Oasis’i hic izlememis olma” unvanini geri getirmekle kalmadi, bir daha hic izleyememe yuksek ihtimalini de beraberinde getirdi. Dagilmalariyla problemim yok, onu orada aglayan Oasis fanlari dusunsun, ama acikcasi son konserlerine taniklik etmis olmayi ve Oasis’in kendim icin belirledigim “iyi yanlarini” gormus olmayi cok isterdim. Bundan sonra birlesseler dahi pek peslerinde olacagimi sanmiyorum. Yine boyle denk gelirse belki. Ama bu kez 5 dk kala kendimle kavga edip konser alanini terk etmemek konusunda soz vermiyorum.
Not: Oasis’e kadar hersey cok iyiydi. Organizasyon ve diger gruplar hakkinda ayri bir baslikta gorusuruz.
Wednesday, September 2, 2009
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
2 comments:
radiohead gibi grup çıkarmış ingilizlerin bu oasis saçmalığına bu kadar prim vermesini anlamıyorum dediğimde biri de çıkıp radiohead gibi grup çıkarmış ingilizler spice girls de çıkarmış derse tek kelime edemem :)
yemisim oasis'i, seni buralarda gormek guzel nohut'um...
Post a Comment