Roll’dan oturdugum yerde dona kalmama sebep, benim gibi eminim tum sevenlerinin yuregini yakan mesaj geldi. Populerden demodeye, gunumuz ve gecmis muzigin dehlizlerindeki isimsizlerden nami pek ustalara yuzlerce sahsiyetin gecit resmi son sayisiyla nihayete ermis. Oncelikle hemen satasanlara payini vereyim; Roll’u ozgun uretimden –ve masraftan- kacip baska yayinlardan devsirme isini abartmakla suclayanlar, kolajlarda yer alan materyal secimindeki ozeni ve daginik nesriyatin ozune bicim verip estetize eden, bu sekilde bir anlamda yorumlayan ceviri niteligini goremeyecek kadar kordu. Bence Roll’un kesif derdi yoktu, olana dair mevcut ezberi silkelemek, onlari bambaska ufuklara tasimak maksadindaydi. Ve o sahislar Roll kanaliyla aktarmis olduklari dusunce ve soylemleriyle bize hayati ogretti. Yayinin en basta muzik sonra politika, edebiyat ve sanat alemine ama ille ki Turkce yazin diline kazandirdiklarini saymaya ozel bir sayi yetmez herhalde. Yillarca bu topraklarda calakalem islerle ayi savusturma derdine dusmemis, muzik sevdalisi muktedir kalemlerce onun kadar ciddiye alinmis, yaptigi ise ve okuyucusuna duydugu saygiyi her satirinda hissettiren Roll raflardan cekildiginde beride nasil bir bosluk birakir, dusunmesi bile bogucu… Mesela tarihin ustadlarina cok uzuluyorum, onlara itibarlarini durup durup teslim edecek, onlari isleme yukunun agirliginin altina girecek donanim, kudret, altyapi ve heveste yayin/kadro sayisi yok denecek kadar az. Galiba muzigin unlusu unsuzu, doktoru hastasi hepimiz pusulamizi kaybettik, yukumluyuz. Roll’a once veda selami cakmak, sonra biraktigi mirasa sahip cikmakla… Sayilarin ust uste binmesinden su onumde yukselen minik kule olmasa sikintidan patlardim.
Siradanmiscasina yeni sayi haberinin altina caktirmadan ilistirdikleri, buruk perdeden calmamak icin dilinden geleni ardina komayan mesajdan anliyoruz ki, vedalardan pek hoslanmiyorlar. Sanki biz cok mu seviyoruz...
TENK YU ŞEYTAN
Müsaadenizle bir veda sigarası yakalım, bir veda “kalem”i yuvarlayalım. Diyarbakır meyhanelerinde “kalem” deniyor “yolluk”a...
İlk yudum Turgut Uyar’ın ruhuna:
“Efendimiz acemilik. Bir taş alacaksınız, yontmaya başlayacaksınız. Şekillenmeye yüz tutmuşken atacaksınız elinizden. Bir başka taş, bir başka daha. Sonunda bir yığın yarım yamalak biçimler bırakacaksınız. Belki başkaları sever tamamlar. Ama her taşa sarılırken gücünüz, aşkınız, korkunuz yenidir, tazedir. Başaramamak endişenizin zevkiyle çalışacaksınız.”
İkincisi de Uyar’a:
“Nedir sonsuzdan bir önceki sayının adı diyelim sonsuz eksi bir hayatın adıdır bu.”
Üçüncüsü Latin aşkına:
“Sonuncu yoktur, sondan bir önceki vardır!”
Dördüncüsü, 144. Roll’a, sonsuzdan bir önceki sayıya. Veda sayısına. 13 yıl önce bu mevsimde şeytana uyduk. Uyunca da, baktık olmazsa olmayacak, zaten olmuş olmayacak olan, “olan oldu bir defa, bari hepimize yarasın” deyip yola çıktık. 13 yıl önceki kasım ayının ilk günlerinden bu yana 144 defa buluştuk –altı da “özel”i, toplam 150.
Yaradı valla. Hepimize yaradı.
Ya şeytana uymasaydık?
George Harrison, “Beatles olmasaydı dünya sıkıntıdan patlardı” demiş. Doğru. şu da doğru: Roll olmasaydı sen-ben-o sıkıntıdan patlardık.
Vedalaşırken gözlerinden öpelim Léo Ferré’yi: Tenk yu şeytan! Bize Roll’u verdiğin için.
Sunday, November 8, 2009
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment