Thursday, January 17, 2008

...Şimdi Blur olacaktı ki!

Brit müzik sahnesi 90ların ikinci yarısında -en azından benim yakalayabildiğim kadarıyla- epey bereketli bir çekişme / çelişki'ye evsahipliği yaptı(ders: Diyalektik yaşamın gıdasıdır). Gallagher biraderlerin Oasis'i ve Albarn-Coxon ikilisinin başını çektigi Blur çetesi rekabet halindeydiler. Ezeli rekabet öyle kör edici seviyelere vardı ki, Blur'un parklife'i Liam'ın ağzında -keşke sakız olsaydı ama- mutasyon geçirip shitlife'a dönüştü (Brit Awards - '96). Safımı baştan belirteyim; bulanık olan beni hep çekmiştir.


Fazla umursamaz, başına buyruk, dünya işlerini boşlamış - ve bu haliyle aslında daha geleneksel rock ikonu pozisyonundaki - Gallagher'lar gibi; daha arayışçı ( Girls & Boys'dan Tender'a düz bir çizgi çekmek hayli zor), eğlenceli, politik Albarn'nın da gözü en yukarıdaydı; 1 numara' da. Gökkubbenin altındaki herkesin ve herşeyin üzerinde, Madonna'nın bile :S

Doğruyu söylemek gerekirse, aralarında hedefi tutturabilen çıkmadı. Ve söylemesi daha güç bir hakikat; Oasis'in Wonderwall'i, gelmiş geçmiş en büyük hitlerinden biri sıfatına hak kazandı. Hatta belki de tepesinde R.E.M. / Losing My Religion'in bulunduğu, "tüm zamanların en çok çalınan ve kabak tadı veren 10 şarkısı" listesine 8 numaradan girmeyi başardı. Bizde yalan yok; şöhret kantarında Liam ve Noel ağır bastılar.

2000 barajı aşıldığında Blur, fan'larını tatmin eden işlerle yoluna devam ediyordu. Uzun süredir birarada oynayan takımın oturmuş kimyasına efsanevi William Orbit'ın simyası eklendi, ve ortaya her telin en güzelinden çalan 13 çıktı (başka isim mi bulamadınız?) . Bana öyle geliyor ki, o dönem Albarn - Coxon edebiyat'i , Gallagher Best-Seller'ini sollamayı başardı. Blur'un çeşitleme yeteneği ve üstün üretkenliği, onları arzuladıkları gibi global ölçekte en tepeye çıkarmasa da (galiba o tarihte tahtta Eminem oturuyordu) bayağı saygın ve sağlam bir yer edinmelerini sağladı. Albarn Gorillaz işini patlattı, Irak'ın işgaline karşı düzenlenen mitinglerin çağırıcılığını yaptı vs... Derken Marakeş günleri ve içime, ne yaptıysam sinmeyen Think Tank geldi. Bilmiyorum, belki ayrılık kokularını aldım (ah o benim ruhani kudretim), belki de etnik dozaj biraz aşırıya kaçmıştı ve ben, enerjik + havai The Great Escape günlerinin döneceği hülyası ile pek kıymetli zamanımı çarçur ediyordum. Velhasıl beklenen / korkulan vücuda geldi; Coxon gemiyi terk etti. Kazanan takım bozuldu. Dahi ve naive 2 numara, 2 numara rolünden sıkıldı. Her büyük (belki küçüklerin de) topluluğun başına gelmesi beklenebilir bir mevzu... Grup büyür, egolar şişer, insanlar birbirine kıl olur ("lan bu damon sümüğünü mü yiyo?") ve müzik ölür. Kanser gibi sanki, bir gün geleceğini biliyorsunuz, ancak yine de mangalda kömür kıvamına ulaşmış etleri mideye indiriyorsunuz.

Pekiyi, bu arada Oasis ne yaptı? Cocaine takıldı, kavga etti, tutuklandı ve galiba birkaç da albüm çıkardı. Özünde, Ne yapıp edip hayatta kaldı. Belki de bu "her an aşırı dozdan veya serserilikten ölebilir" durumu, standard rock star için hayatta kalmanın en güvenli biçimidir (buraya yazıyorum Keith Richards'tan önce Cat Stevens ölecek). Tabii hayatta kalmak her zaman en hayırlısı değildir. Blur ha birleşti ha birleşecek derken, Oasis yoluna devam etti, canlı kayıtlar, best of'lar yayınlayarak yan paslarla top çevirdi. Ne yazık, zoraki / ticari stop the clocks'a "saatleri ayarlama enstitüsü" kontrası yapacak birileri hiç olmayacak.

1 comment:

dolphinished monkey business said...

sevgili suc ortagim, ecnebilerin tam da "controversial" dedikleri cinsten, benim icin epey kiskirtici bir konuda ayagima basti(aaah, ceeeeek! -> aaaaah).

fazla dolastirmadan, deneme ve yanilmama ustadi yaramazliklarina devam ediyor: "the good, the bad and the queen". yeni suc ortaklari da efsanevi the clash bascisi bir suredir emekli muzisyen Paul Simonon, rahmetli verve gitaristi simon tong ve fela kuti davulcusu tony allen. laboratuvar sefi, kullerinden dogan veteran muzik emekcileriyle yeni deneyler pesinde. tepkimeler muthis. keske hep boyle insanliga yarayan deneyler yapilsa.

albumun acilis parcasinda zikrettikleri gibi: if you don't know it now, then you will do...